Hayır diyememek değil, asıl istediğini söyleyememek...

Bu yazımda geleneksel yapılarını koruyan toplumlarda bireyleri çok zorlayan bir konudan bahsetmek istiyorum: “Hayır” diyememek... Böyle ifade edildiğinde kapsamı yanlış anlaşılan ve insanlara yapılması daha zor gelen bir kavram “Hayır demek”. Aslında işin doğrusu, bir şeyi sadece reddetmek değil, içinden geleni söyleyememektir. Örneğin; bir şey teklif edildiğinde, hele de çok ısrar ediliyorsa, gerçekten hiç istememenize rağmen karşı taraf kırılmasın diye “tamam, olur” deyivermek veya grupça yapılan bir faaliyete size uymamasına rağmen katılmak ve keyif almaya çalışmak gibi... Hayır diyememek, o anda içinden geleni söyleyememek ve içinden gelenin gerçekleşmesine de bir şans tanımamaktır. Kendine sahip çıkmamak, hiç mücadele etmeden meydanı hep başkalarının hakimiyetine teslim etmektir.


Bu baştan kendini kurban edişin temelinde, genelde topluluk içinde uyumsuzluk/huzursuzluk/tartışma yaratmama motivasyonu vardır. Uyum sağlayabilmek, tabii ki farklı yapılarda birçok insanın bir arada yaşayabilmesi için önemli bir beceridir. Ancak uyum sağlama gerekliliği ve kendi özünü gerçekleştirebilme becerisi, topluluk içinde yaşamanın en büyük içsel mücadelesi olarak karşımıza çıkar. Çünkü genelin beklentilerinden/seçimlerinden farklı olmak ve bunu ifade edebilmek, birçok insan için dışlanma ve sevilmeme tehlikesi barından, en iyi ihtimalle kendi istekleri için mücadele etmesini gerektiren endişe verici bir durumdur. Bu gerginliğin en küçük dozunu bile hissetmemek amacıyla, birçok insan kendi farklı isteklerinden/tercihlerinden hiç bahsetmez ve doğrudan akıntının yönüne kendini bırakmayı tercih eder. Ancak bu davranış, uyum sağlama becerisine karşılık gelen bir eylem olmaz.


Dengesi çok hassas bu beceriyi yakından inceleyecek olursak, özellikle birbirine yakın olan küçük toplum birimlerinde (aile, çiftler, yakın arkadaş grupları, işyerindeki ekipler, vs) grubun kaderini belirlediğini görürüz. Çünkü grup üyelerinin bir arada huzurlu, tatmin edici bir yaşam sürebilmeleri için olmazsa olmaz bir beceridir. Ancak uyum sağlamak, kesinlikle karşılıklı yapıldığında anlam kazanır; aksi takdirde amacından sapar ve “sömürü” tanımına uyan bir sistem haline gelir. Uyum sağlama becerisini mikroskopla inceleyebilsek, gücünü birçok motivasyondan aldığını görebilirdik. Bu motivasyonların en temeli, grubun bir arada kalmasını istemektir. Bu istek yoğun olduğu sürece, anın gerektirdiğini yapmak üzere herkes içsel olarak hazır olur ve yapılması gereken şey bir adım geri gitmek bile olsa bunu memnuniyetle yapar. İkinci önemli motivasyon, karşı tarafın da bu birlikten keyif almasını ve onun da mutlu olduğunu görmek istemektir. Bu motivasyon, sizi bir şey yapmak için harekete geçiren itici güçtür; enerji verir, roket yakıtı gibidir. Bütün bunların yanı sıra bir de temel bir güven duygusuna sahip olmanız gerekir; bu şekilde harekete geçtiğinizde ilişkide böyle davranan tarafın sadece siz olmayacağına dair bir inancınız, deneyiminiz olmalıdır.


Sağlıklı uyum sağlama becerisinin gelişmiş olduğu insan topluluklarda sistem yukarıda anlattığım gibi işler. Ancak daha önce de bahsettiğim gibi, uyum sağlama eylemi zaman içinde “sömürülme”ye dönüşmüş ise artık ince ayar bozulmuştur. O zaman bir taraf her zaman memnun/tatmin olurken uyum sağlamak için sürekli kendi içinden gelenlere “hayır” deyip diğer tarafın çizdiği rotada ilerleyen bireyler, zamanla saatli bombaya dönüşür. Çünkü uyum sağlamak, aslında herkesin özünü olduğu gibi cesurca ortaya koyabilmesini gerektirir. Uyum, iki farklı yapının orta bir noktada buluşmasıdır; sürekli birinin diğerini bir yöne doğru çekiştirmesi, çeşitli yollardan o yöne gitmeye mecbur bırakması değildir. Kendinizi görmezden gelip grubun “selameti için” sürekli uyum sağladıkça, kendinizi yavaş yavaş yüksek tahrip gücü olan patlayıcılarla yüklersiniz. Ve o patlayıcılar bir gün ya sizin içinizde (fiziksel patolojiler biçiminde) ya da dışarıya doğru (öfke patlamaları, agresyon, şiddet, vs) patlar.


Eğer kendinizi (aslında engellediğinizi zannettiğiniz) şiddetli bir patlamanın öznesi olarak görmek istemiyorsanız, bir an önce "hayır" demeyi değil, kendi isteklerinizin farkında olmayı, bunları ifade edebilmeyi ve gerekirse sahip çıkmayı öğrenin... Mücadeleye veya tartışmadan korkmanıza gerek yok; eğer o ortamda size kulak veren ve orta yolda buluşmaya çalışan birileri varsa doğru yerdesiniz demektir. Bir ileri iki geri derken herkesi iyi-kötü tatmin edecek bir yol bulunur. Eğer tartışma/mücadele fazla uzuyor ve "kim daha çok dayanacak?" hırsına dönüşüyorsa zaten uzaklaşma zamanınız gelmiş demektir...


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.