Camdaki değil sokaktaki kız olalım
Diziyi izlemedim. Kitabını da okumamıştım. Doğrusu bir hekimin klinik verilerini popüler medyaya malzeme yapmasını hasta mahremiyetine aykırı buluyorum. Yapılan “hastaların onayı var” açıklamaları benim açımdan veri gizleme yükümlülüğünü bertaraf etmiyor, düpedüz onay inşası kokuyor ki bu açıklamaların doğruluğu da bence tartışmalı.
İlaveten halihazırda ülke ve hatta dünya bir psikolojik buhranın içinden geçmekteyken bu dizilerin rehabilitasyon anlamında nasıl bir fayda sağladığı konusunda da kuşkularım ve kaygılarım var. Onarıcı mı yoksa daha beter bunaltıcı mı, değerlendirmeye muhtaç benim durduğum yerden.
Ama konumuz bu değil.
Dizide bir sahnede anne dizinin esas kızını bekaret muayenesine götürmüş. Paylaşılan görsellerden ve tepkilerden de anladığım kadarıyla epey ayrıntılı ve travma tetikleyici şekilde bu sahne sunulmuş. Bu noktada her şeyden önce şunu söylemek isterim ki bekaret muayenesi suçtur. Türk Ceza Kanunu madde 287 der ki “Yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” Suç bu. Hapis cezası öngörülen bir suç.
O sahnedeki anne de bu suçun faili doktor da. Bu sahne eğer farkındalık yaratmak amacıyla çekildiyse, diziyi izleyenler bunun bir suç olduğunu anlayabildiler mi mesela? Buna dair herhangi bir bilgi sunuldu mu dizi dahilinde? Hayır. O zaman farkındalık maksadı şüpheli.
Bu sahnenin bir suç olarak gösterilmesiyle kötü bir ebeveynlik pratiği olarak gösterilmesi arasında çok büyük fark var. Üstüne üstlük dizide muayeneye götürülen kadının başından bir cinsel deneyim geçmemiş olması da ayrıca maksatlı seçim. Sözüm ona “bakire” olmak bu muayene ile “şiddete maruz kalan” olabilmek için bir önkoşul olarak sunulmuş adeta.
Öncelikle malumun ilamı olarak belirtmek isterim ki kişinin cinsel deneyimi penetrasyonla sınırlı değildir. Kaldı ki penetrasyonun gerçekleşip gerçekleşmediği de himen muayenesi ile anlaşılabilecek bir bulgu vermez. Adına “kızlık zarı” denmek suretiyle zaten fazlaca politize edilmiş olan himen dokusunu, tıpkı bedenimizin devamı için de yapmanız gerektiği gibi, rahat bırakın.
Bekaret kontrolü adı altında vücuda yapılan herhangi bir uygulamaya “muayene” denmez. Bu bir cinsel saldırıdır. Bir tıbbi işlemin muayene olabilmesi için gerekli meşru zeminleri taşımaz. Tam aksine sonuç olarak varılan tanı ne olursa olur yapılan işlemin bizatihi kendisi, maruz kalana zarar verir.
Nazan Öncel’in “Ben sokak kızıyım” şarkısını hatırlayın. Sokak kızı olmak, “yoldan çıkmış” olmayı anlatır. Bu yol hangi yol? O çok sevgili genel ahlaka uygun olmamayı anlatır sokak kızı olmak. Erkek versiyonu da yoktur mesela. Sokak erkeği denmez. Erkeklerin sokakta olması onların “yoluna” uygun. Bu noktada “yollu” ifadesi hemen gelsin akıllara.
Benzer şekilde “ev kızı”nın da erkek versiyonu yoktur. Varsa da iyi anlamlar ifade etmez. Erkekler için ev erkeği olmak yüceltilmez. Kadınların evde olması beklenir. Bu cinsiyete dayalı şekilde farklılaşan nitelendirmeler bile cinsiyetçilik anlamında ne kadar önemli bir turnusol.
Biz prenses olmayı reddettikçe Camdaki Kız olmamız bekleniyor. Oysa biz camların arkasında, pencere kenarlarında değil sokakta olmak istiyoruz. Hayatın tam kalbinde. Çarşıda, şantiyede, üniversitede, her yerde. Bedenimiz de bizim, hayatımız da. Kimsenin kendi değerlerine terk edemeyeceğimiz kadar bizim. Babamızın, kocamızın değil, tüm söz hakkı bizim.
YORUMLAR