Neden Fatih'in toksik şovlarını tutkulu aşk sanıyoruz?
Kadın düşmanlığından. Kısa ve öz yanıtı bu. Özetle kadınları sevilmeye layık görmemekten, erkekleri değerli bulmaktan, erkeklerin kusurlarını affetmeye meyilli olmaktan ve kadınları erkeklerin kusurlarını affetmekle yükümlü görmekten ileri geliyor.
Bilmeyenler için kısa özet: Kızılçık Şerbeti isimli dizide Fatih diye bir karakter var. Doğa hamile kalınca aileleri arasındaki yaşam biçimi farklarına rağmen evlendiler. Zihniyet farklarından ötürü evliliklerinde türlü sorunlar yaşadılar. Doğa hamileyken Fatih onu başka bir kadınla sevişmek suretiyle aldattı. Boşandılar. Başkalarıyla evlendiler. Yeni evliliklerinde mutluluğu bulamadılar. Birbirlerine hala aşık olduklarına dair sinyaller veriyorlar.
Toksik şovlar dediklerimiz Fatih’in Doğa yanıt vermemesine rağmen ısrarla aramaya ve mesaj atmaya devam etmesi, sırf onu görmek için okulun önüne gelmesi, eşya yerleştirdiği eve gidip yardım etme bahanesiyle git demesine rağmen gitmemesi, birbirlerine ne kadar aşık olduklarını kanıtlamak için çekip çekip dudağından öpmesi ve daha bir sürü şey.
Bu eylemlerin neden toksik olduğunu, neden sınır ihlali olduğunu ve hatta neden zaman zaman şiddet olduğunu da başka bir yazıda ayrıca konuşuruz. Onun öncesinde sağlıklı ilişki dengelerinin neden bu kadar yanlış anlaşıldığını konuşmamız lazım. Birbirine aşık iki insanın kavuşmasını izlemek elbette romantik gelebilir. Bunda bir problem yok. Buradaki mesele toplumsal cinsiyeti temel alarak atanan rollerde gizli.
Cinsiyetçilik turnusolunu çalıştıralım ve rolleri değiştirelim. Bir kadının kocasını aldattığını düşünelim. Hamile kadını aldatmadaki ağırlaştırılmış sebebi erkek için nasıl uygularız bilemedim. Kocası düğün vesilesiyle oluşan borçları ödemek için bir iş seyahatine çıkmış ve kadın o esnada kocasını aldatmış olsun mesela. Bu affetme süreci nasıl ilerler? Karısını affeden adama “yuvasını yıkmayan fedakar eş” gözüyle mi bakılır? Hayır. Neden? Çünkü erkeklik onuru değerli. Tam bu noktada “kadınlık onuru değerli değil mi” sorusu üzerinden yanıtınızı alabilirsiniz.
İkinci olarak kendini affettirme pratiklerine bakalım. Bir kadının arama, yazma, gelme dediği halde kocasının peşinden gittiği örneğe bakalım. (Ki aslında dizide Fatih’in mevcut karısı Görkem’in Fatih’e yaptığı da benzer bir şey.) O hikayede bu kadının gurursuz adlandırılmasını bir kenara bırakalım. Orada da gurura yüklenen anlamlar ve atanan cinsiyetlerle ilgili ayrıca uzun uzun konuşmamız lazım. Bunun yanı sıra erkeğin sınırlarının ihlal edildiğini ve kadının “resmen erkeği taciz ettiğini” bariz şekilde teslim ederiz. Aşkının peşinden koşan tutkulu aşık değil, adama kafayı takmış bir manyak olarak adlandırmak hiç de zor olmaz. Neden? Çünkü erkeklerin sınırları ihlal edilemez, erkeklerin kişisel sınırları değerli. Ama daha da önemlisi bir erkek hayır diyorsa hayır diyordur. Daha da üstüne gidilmez. O iradaye, o hayır cümlesine saygı duymak gerekir.
Kadınların erkekler tarafından aldatılmalarının hoş görülmesinin telkin edilmesi arkasında evlilik birliğini korumak, tutkulu aşklara saygı duymak ve devamını sağlamak olsaydı, kadınlar tarafından aldatılan erkeklerin söz konusu olduğu senaryolarda da aynı tutum takınılırdı. Kendimizi sevilmeye layık görmediğimizde (ki neredeyse anne karnına düştüğümüzden bu yana toplum bize bunu söyler, erkekler kadar sevilmeye layık olmadığımızı söyler), toplumun baş üstünde erkek cinsiyetine mensup biri tarafından sevilmek çok önemli bir hal alır. Bu sevgiyi kaybetmemek için ne gerekirse yapmak gerekir.
Evliliğin sadece kadınlar için bir başarı olarak görülmesi, evlenmemiş erkeklerin bir tercih yaptığı kabul edilirken kadınların “evde kalmış kız kurusu” olmakla yaftalanmaları, boşanan kadının “başarısız” addedilmesi bunların hepsi aynı kaynaktan besleniyor. Cinsiyetçilik turnusolunu çalıştırın, hiç yanılmazsınız. Doğa güzelim, sen de seviyorsan git konuş çiçeğim, yadırgamayız. Yeter ki bu hanzolukları romantik aşık gösterileri olarak izlemeyelim.
YORUMLAR