Romantize edilen tuzak: Tradwife akımı

Son yıllarda sosyal medyada popülerleşen tradwife (traditional wife – geleneksel eş) akımı, kadınların 1950’ler tarzında “evine ve eşine adanmış” bir yaşam sürmesini yücelten bir akım olarak dikkat çekiyor. Gündeme getirdiği nostaljik estetik, mutfakta geçirilen saatler, özenle düzenlenmiş evler ve eşlerini “kral” gibi ağırlayan kadın figürü, bazı kesimler tarafından feminenliğin ve “doğru” kadınlığın ideal hali olarak sunuluyor. Ancak bu akımın yüzeysel bir romantizm olarak sunulan bir tuzak olduğunu görmek hiç de zor değil. Arkasındaki sosyokültürel ve tarihsel bağlamı birlikte sorgulayalım isterim.


Tradwife savunucuları, kadınların ev içi rollere “doğal olarak” daha yatkın olduğunu ve modern iş hayatının kadınları yıprattığını öne sürüyor. Oysa tarih bize, kadınların zaten evde oturdukları zaman da yalnızca “evde oturan” kişiler olmadığını, tarlalarda çalıştığını, hayvan güttüğünü, fabrikalarda çalıştıklarını ve tüm bunların yanı sıra ev işleri ve çocuk bakımıyla ilgilendiklerini gösteriyor. 1950’ler nostaljisi ile anılan o “evde mutlu eş” imajı ise büyük ölçüde Amerikan rüyasına dair kurgudan ibaret.


1950’lerde kadınlar, savaş sonrası yeniden şekillenen Amerikan toplumunda, geleneksel rollere geri itildi. II. Dünya Savaşı sırasında sanayide ve iş gücünde aktif rol alan kadınlar, savaşın bitmesiyle evlerine dönmeye zorlandı. Oysa birçok kadın iş hayatında bağımsızlık kazanmış ve üretken bir birey olmanın tatminini yaşamıştı. Ev işlerine ve çocuk bakımına hapsedilen birçok kadının, entelektüel olarak körelme ve özgürlüklerini kaybetme hissiyle bunalmalarına dair Betty Friedan’ın 1963’te yayımlanan The Feminine Mystique (Kadınlığın Gizemi) kitabı büyük yankı uyandırmıştı. Kitap 1950’lerde ev kadınlarının yaşadığı yaygın depresyonu ve tatminsizliği ele alıyordu.


1950’lerde kadınlara sıkça verilen ilaçlar arasında bugün antidepresanla eşleştirebileceğimiz yatıştırıcılar bulunuyordu. Bu ilaçlar, ev kadınlarının kaygılarını ve depresyon belirtilerini baskılayarak onları “sakin” ve “uyumlu” hale getirmeyi amaçlıyordu. 1960’larda “Mother’s Little Helper” (Annenin Küçük Yardımcısı) adıyla anılan Valium, o kadar yaygınlaştı ki 1970’lere gelindiğinde Amerika’da en çok reçete edilen ilaçlardan biri oldu. (1)


1960’ların sonlarına doğru, İkinci Dalga Feminizm hareketi kadınların yaşadığı depresyonun nedenlerini sorgulamaya başladı. Aktivistler, kadınların özgürlüğünü kısıtlayan ev içi rollerin psikolojik etkilerini ele alarak, ekonomik bağımsızlık ve iş hayatına katılımın önemini vurguladı. Bu hareketin etkisiyle, depresyonun yalnızca bireysel bir “hastalık” değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olduğu kabul edilmeye başlandı.


Tradwife akımının savunucuları tabi bu gerçekleri görmezden gelmeyi tercih ediyor. Evde tam zamanlı olarak çalışan kadınların emeğinin, ücretli bir iş olarak görülmediği için değerli olarak da görülmediğini görmezden gelinmesi gibi. Tradwife akımı, “kadınların eşlerine hizmet etmekten mutluluk duyduğu” mesajını verirken, bu söyleme dair herhangi bir çift taraflılık da sunmuyor. Kocadan karısını mutlu etmek adına beklenen tek hamle işe gitmesi. Kocaların sağladığı konfor kadınların ücretli bir işte çalışmak zorunda olmaması ile sınırlı.


Kadınların çalışmasını yalnızca gelir elde etmek bağlamında görmek de bir başka çarpıtma olarak karşımıza çıkıyor. Ücretli bir işte çalışmanın aynı zamanda ev dışında sosyalleşme, bağımsızlaşma ve kendi hayatını kurma sonuçları da görünmez kılınıyor. Kapitalizmin ağır çalışma koşulları sadece kadınlar için geçerliymişcesine bu akımın feminist hareketi “kadınları mutsuz eden bir ideoloji” olarak şeytanlaştırması, kadın hakları mücadelesinin getirdiği kazanımları küçümsemesi de cabası.


Kadınlar elbette kendi hayatlarını istedikleri gibi şekillendirmekte özgürdür. Ancak, tradwife akımının romantize ettiği geleneksel kadınlık, çoğu zaman özgürlükten çok tarihsel bir baskının yeniden üretimi. Gerçek özgürlük, kadınların evde kalabilmesi değil, evde kalmayı ya da dışarıda çalışmayı ekonomik ve toplumsal koşullar yüzünden değil, hür iradesi ile tercih edebilmelerini sağlayan bir sistemle mümkün olabilir. Aslında para kazandıkları ve ücretli bir işte bilfiil çalıştıkları halde ev kadınıymış gibi bir imaj çizen tradwife influencerlarının yaptığı en basit tabirle bir aldatmacadır. Konumlanmamız gereken yer geleneksel rollerin tarihsel arka planını çarpıtarak sahte güzellemeler yaratmak değil, kadınların ekonomik bağımsızlıklarını ve özgür seçim yapabilme haklarını savunmak olmalıdır.


(1) https://www.historyhit.com/mothers-little-helper-the-history-of-valium/


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.