Değişmezsen sönüp gidersin
Bir yıl daha bitiyor.
Bu yıl satın alma gücümüzün düştüğünü iliklerimize kadar hissederken, uzmanlar 2025 yılından "Hayat pahalılığını daha da hissedeceğimiz bir yıl" diye bahsediyor. Enflasyon ve hayat pahalılığı en büyük problem. Aynı işi yapıyorsunuz, geliriniz artmış gözüküyor ancak diğer yıllara göre alım gücünüz düşüyor. Sanki bir labirentteyiz ve yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. En büyük umudumuz ise yolun sonunda çıkışı bulabilmek.
Zorlu günlerin içinden geçip gidiyoruz. Tıpkı fırtınada ayakta kalmaya çalışan ağaçlar gibiyiz. Ne kadar kökümüz derinlerde ve dallarımız esnekse rüzgara karşı hayatta kalmayı başaracağız. Bugünümüze uyarlarsak yine değişen koşullar karşısında esnek olup uyum sağlayanlar keyifle yollarına devam edecek. Hangi yönümüzü kullanmayı seçersek seçelim; ortak bir noktamız var: Hepimiz yolumuzu bulma ve değişen zamanda başarılı olma ihtiyacı duyuyoruz.
Yeni bir yıl, yeni umutlar ve başlangıçlar derken, hayatımızın her alanında faydası olacağına inandığım bir kitaptan bahsetmek istiyorum.
Dr. Spencer Johnson’un "Peynirimi kim kaptı?" adlı kitabı bir labirentte "Peynir" arayan dört sevimli karakterin yaşadığı değişimi anlatıyor. Bu öyküde 4 hayali karakter- Koklarca ve Koşarca adındaki fareler ile Mırın ve Kırın adındaki insancıklar- bizim basit ve karmaşık yönlerimizi temsil ediyorlar. Burada "Peynir" yaşamda sahip olmak istediğimiz herhangi birşeyi; bir mesleği, ilişkiyi, büyük bir evi, parayı, sağlığı, huzuru gibi temsil eden bir metafor.
Fareler ve insancıklar labirentte tüm zamanlarını kendi özel peynirlerini arayarak geçiriyorlarmış. Birbirlerinden çok farklılarmış, ama bir tek ortak özellikleri varmış. Her sabah eşofmanlarını ve koşu ayakkabılarını giyiyor, evlerinden çıkıp labirentte peynirlerini aramaya gidiyorlarmış.
Koklarca ve Koşarca adlı fareler peyniri bulmak için basit bir yöntem olan deneme yanılma yöntemini kullanıyorlarmış. Bir koridorun sonuna kadar koşuyorlar, bir şey bulamayınca dönüp bir başkasına giriyorlarmış.
Fareler gibi, Mırın ve Kırın adlı insancıklar da düşünme yeteneklerini ve geçmiş deneyimlerinden edindikleri bilgileri kullanıyorlarmış. Ancak onların Peynir’i bulma konusunda karmaşık beyinleri devredeymiş.
Bazen başarılı oluyorlarmış. Ancak bazen de güçlü insanın inanç ve duyguları labirentteki yaşamı daha karmaşık ve zorlu hale getiriyormuş. Sonunda hepsi kendi yollarıyla aradıkları şeyi keşfetmişler. Bir gün bir koridorun sonunda, P Peynir İstasyonu’nda aradıkları türde peyniri bulmuşlar. Ondan sonra her sabah, fareler ve insancıklar koşu ayakkabılarını giyip P Peynir İstasyonu’na koşmuşlar. Çok geçmeden de kendi rutinlerini tutturmuşlar.
Koklarca ve Koşarca her sabah erkenden uyanıp labirentte, hep aynı şekilde koşmaya devam etmişler. Ama Mırın ve Kırın adlı insancıklar her sabah biraz daha geç uyanmışlar, daha yavaş giyinmişler ve istasyona koşmak yerine yürümüşler. Nasıl olsa artık Peynir’in nerede olduğunu ve ona nasıl ulaşacaklarını biliyorlarmış. Bu yüzden acele etmiyorlarmış. "Ne güzel!" diyormuş Mırın. "Burada bize sonsuza yetecek kadar Peynir var." İnsancıklar kendilerini mutlu ve başarılı hissediyorlar, güvende olduklarını düşünüyorlarmış. "Bu Peynir’i hakettik" diyormuş Mırın. "Çünkü bulabilmek için çok çalıştık." Sonra da kocaman bir parça koparıp afiyetle yiyormuş. Aradan zaman geçtikçe Mırın ve Kırın’ın rahatlığı küstahlığa dönüşmüş. Öyle rahatlamışlar, öyle rahatlamışlar ki neler olup bittiğini fark etmemişler bile. Koklarca ve Koşarca da aynı rutini sürdürüyorlarmış. Bir önceki güne göre bir değişiklik var mı diye etrafı kolaçan ediyorlarmış. Sonra da oturup peynirlerini kemiriyorlarmış. Bir gün P Peynir İstasyonu’na vardıklarında bir de bakmışlar ki Peynir’den eser yok! Hiç şaşırmamışlar. Çünkü her gün peynirin biraz daha azaldığını gördüklerinden kendilerini kaçınılmaz sona hazırlamışlar ve içgüdüsel olarak ne yapacaklarını biliyorlarmış. Farelere göre sorun da çözümü de çok basitmiş. P Peynir İstasyonu’ndaki durum değişmiş. Bu yüzden onların da değişmesi gerekiyormuş. İkisi de labirente şöyle bir bakmışlar. Sonra Koklarca burnunu dikmiş, koklamış ve Koşarca’ya işaret etmiş. Koşarca labirentte var gücüyle koşmaya başlamış. Koklarca da ona yetişmeye çalışıyormuş. Hiç vakit kaybetmeden Yeni Peynir arayışına girmişler. Aynı gün Mırın ve Kırın da P Peynir İstasyonu’na gitmişler. Her gün meydana gelen değişiklere hiç dikkat etmediklerinden, o gün de orada Peynir bulacaklarından son derece eminlermiş. "O da ne? Hiç Peynir kalmamış!" diye bağırmış Mırın. “Peynir bitmiş! Peynir bitmiş!" "Peynirimi kim kaptı?" diye haykırmış. Sonra elini beline koymuş. "Ama bu haksızlık!" Kırın gözlerine inanamıyormuş, başını sallayıp duruyormuş. Şaşkınlıktan donakalmış ve bir süre yerinden kıpırdayamamış. Çünkü buna hiç hazır değilmiş. Mırın bir şeyler söyleyip duruyormuş ama Kırın onu dinlemek istemiyormuş, bu yüzden her şeye boş vermiş.
Peynir’i bulmak, insancıkların mutlu olmak için ihtiyaç duyduklarını sandıkları şeyi elde etmenin yoluymuş. Bazıları için Peynir bulmak maddi şeylere sahip olmakmış. Bazıları için de sağlığın tadını çıkarmak, ruhsal olarak kendini iyi hissetmek anlamına geliyormuş.
Kırın için Peynir Çedar yolunda sevimli bir kulübecik ve bir gün sevgi dolu bir aileye sahip olmakmış. Mırın için ise Peynir diğerlerini yöneten Büyük Peynir olmak ve Kaşar Tepesi’nde bir ev almak anlamına geliyormuş. Peynir onlar için önemli olduğundan, iki insancık uzun süre ne yapacaklarını düşünmüşler. Yapabilecekleri tek şey Peynir’in gerçekten kaybolup kaybolmadığına bakmakmış.
Koklarca ve Koşarca çabuk çabuk hareket ederken, Mırın ve Kırın başlarına gelen adaletsizliğe kızıp sövüyorlarmış. Her şeye mırın kırın ediyorlarmış. Kırın bunalmaya başlamış. Peynir’i yarın orada bulamazlarsa ne olacakmış? Geleceğe yönelik bütün planlarını Peynir’e göre yapmış. İnsancıklar bir türlü inanamıyorlarmış. Nasıl olmuş bu? Kimse onları uyarmamış ki! Böyle olacağını düşünmemişler.
O akşam eve aç ve umutları yıkılmış bir halde gitmişler. Olup bitenleri kabul etmek istemiyorlarmış. Gözlerine uyku girmiyormuş. Bu da onları daha da gergin ve huzursuz yapıyormuş. Sonunda bir gün, Kırın kendi kendine gülmeye başlamış. “Bana bak Kırın!” demiş. “Sürekli aynı şeyleri yapıyorsun, sonra da neden hiçbir şey düzelmiyor diye soruyorsun. Düzelse saçmalık olmaz mıydı?” Kırın labirente geri dönme fikrinden hoşlanmıyormuş. Çünkü kaybolacağından eminmiş ve Peynir’ide nerede bulacağını bilmiyormuş. Korkunun kendine ne yaptığını farkeden Kırın harekete geçmiş. Mırın “Neden burada benimle kalıp Peynir’in gelmesini beklemiyorsun?” “Çünkü Peynir ayağına gelmeyecek” diye karşılık vermiş Kırın. Mırın karşı çıkmış: “Peki ya başka Peynir yoksa? Varsa bile ya sen bulamazsan?” “Bilmiyorum” demiş Kırın. O da aynı soruları kendine defalarca sormuş ve onu olduğu yerde tutan korkuları yeniden duymaya başladığını fark etmiş. Sonra Yeni Peynir’i ve onun getireceği güzel şeyleri düşünüp yeniden cesaretini toplamış. Bazen bir şeyler değişir ve bir daha asla eskisi gibi olmaz. Bu da o zamanlardan biri, Mırın. Hayat bu! Hayat devam ediyor. Biz de devam etmeliyiz.” Mırın heyecanlı arkadaşına bakmış ve onu ikna etmeye çalışmış. Ancak Kırın’ın korkusu öfkeye dönüşmüş, hiçbirşey duymak istememiş. Kırın “Şimdi doğru labirente!” diye bağırmış. Mırın’a okuması için bir düşünce yazmış. Cümle şöyleymiş “Değişmezsen sönüp gidersin.” Koklarca ve Koşarca ise çoktan yeni bir peynir istasyonu bulup afiyetle peynirlerini yiyormuş.
Son yıllarda enflasyon nedeniyle alışkın olmadığımız bir hayatın içinden geçiyoruz. Gelirimizin artışı giderlerimizin artış hızından düşük olduğu için satın alma gücümüz düşüyor. Yani fakirleşiyoruz.
Paraya, tasarrufa ve birikime karşı bakış açımız değişmeyip harekete geçmediysek, Mırın gibi mırıl mırıl mırıldanıp eski hayatımızın geri gelmesini çok bekleriz. Bugünlerde yaşananlardan dersler çıkarmalıyız.
Yeni yıl, yeniden başlamanın ve taze başlangıçlara olan inancımızdır.
Benjamin Button’un sözleriyle bu yılın son yazısını bitirmek istiyorum.
“Umarım, seni şaşırtacak şeyler yaşarsın. Umarım, daha önce hissetmediğin şeyler hissedersin. Umarım, farklı bakış açıları olan insanlarla tanışırsın. Umarım, gurur duyacağın bir hayatın olur. Ama öyle olmadığını anlarsan, umarım en baştan başlayacak gücü bulursun.”
YORUMLAR