Dünyayı tüketirken hayatımızı harcadık

“Sizin ihtiyaçlarınız sınırsız mı?” diye sorsam ne cevap verirsiniz? Kendime bu soruyu sorduğum zaman “Hayır ihtiyaçlarım sınırsız değil ancak isteklerim fazla” diye cevap veriyorum. İnsanlar her zaman daha fazlasını istiyor. Daha fazla gelir, daha iyi bir ev, daha fazla tatil, daha iyi teknoloji, daha fazla iyi eğitim, sağlık hizmeti ve daha daha daha diye liste uzayıp gidiyor. Oysaki kaynaklarımız sınırlıdır ama insan arzuları sürekli artıyor. Bununla birlikte yaşadığımız çağda da arzularımız devamlı tetiklenip bizi huzursuz ediyor.


Bir önceki yazımda sizlere yaşadığımız memleketin son 20 yıllık döngüsünü anlatmıştım. Hedefim, alım gücümüzün düştüğü ve “her şey çok pahalı” diye dert yandığımız bugünlere nasıl geldiğimizi adım adım anlatmaktı. Şimdi ise sizlere nasıl bir ekonomik sistemin içinde yaşıyoruz, bu durumu anlatmak istiyorum. Eğer bu sistemin nasıl işlediğini ve bizi nasıl etkilediğini çözmek istiyorsak çok önemli bir adım atmaya hazırız demektir. Bugün dünyaya egemen olan modelin adı Kapitalist Piyasa ekonomisidir. Her şirketin amacı kar elde etmektir ve sürekli daha fazla üreterek, daha fazla satış ve büyüme hedeflenir. Daha ucuza, daha hızlı ve daha çok satmak için şirketler arasında devamlı bir yarış vardır. Üretilen mal ve hizmetlerin satılması gerekir. Bunun için reklamlar, moda, sosyal baskılar ve teknolojik yenilikler kullanılarak insanların tüketmesi sağlanır. Gerçek ihtiyacın çok ötesinde, arzularımız tetiklenir. Sonrasında tüketmek için “ben de almak istiyorum”, “ben de yapmak istiyorum”, “ben de gitmek istiyorum” gibi sözler ağzımızdan dökülür ve eyleme geçmek için elimizden geleni yaparız.


Sosyal medyayla birlikte daha fazla şeyden haberdar oluyoruz. Bu nedenle istek ve arzularımız hep aktif kalıyor, bu nedenle devamlı aynı döngüleri yaşayıp duruyoruz. Arzu ettiğimiz bir şeyi almak için paraya ihtiyacımız var, bu parayı bulmak için gelirimiz yetmediğinde kredi kartına ya da krediye sarılıyoruz. Daha fazla tükettirmek üzerine kurulu bu sistemde daha fazla borçlanarak aslında zamanımızla ve özgürlüğümüzle bedel ödediğimiz bir hayat yaşıyoruz.


Peki, ne yapacağız?

Bu ekonomik düzene karşı çıkan ve yaşama biçimi tüm dünyada örnek bir lider olarak “dünyanın en mütevazi lideri” olarak anılmasına sebep olan Urugay’ın efsanevi Başkanı Mujica’nın bu konuyla ilgili şu sözlerini okuduğumda işte aradığım cevap budur demiştim. “Gereksiz ihtiyaçlardan oluşan koca bir dağ yarattık. Bir şeyler satın alıp sonra çöpe atıyoruz. Aslında boşa harcadığımız şey hayatlarımız. Bir şey satın aldığımızda ödemeyi parayla yapmıyoruz. Ödemeyi yaşamımızdan, para kazanmak için harcadığımız zamanla yapıyoruz. Aradaki fark ise şu; hayatı satın alamazsınız. Hayat geçip gider… Ve hayatınızı boşa harcayıp özgürlüğünüzü kaybetmek korkunç bir şeydir.”


Nam-ı diğer El Pepe dünyanın gelmiş geçmiş en mütevazı ve sade yaşayan devlet başkanı olarak tanınıyor. Yaşam biçimi için bu benim kendi seçimim diyor. “Hayatımın uzun yıllarını böyle yaşayarak geçirdim. Maaşımın geri kalan kısmı bana yetiyor. Ben yoksul değilim; pahalı hayat seçen insanlar yoksulluk çeker” diyerek parayla ve maddiyatla olan ilişkisini muhteşem şekilde özetliyor.


Pepe Mujica’nın dünyaya bıraktığı iz gerçekten derin ve ilham verici.


Ben fakir değilim, özgürüm diyordu. Daha az eşya, daha çok özgürlük mesajı verdi.


Para mutluluğun anahtarı değil, özgürlük mutluluğun anahtarıdır. Daha fazla tüketmek değil, daha az tüketmek gerekir diyordu.


Dünya liderlerine “bu kadar mal, bu kadar mülk, bu kadar gösteriş” yerine” insanlık, doğa, özgürlük” demenin mümkün olduğunu kanıtladı.


Pepe Mujica, paradan ve güçten ziyade, insan ruhunu ve doğayı önemseyen bir dünyaya doğru yol gösterdi. Onun mirası, sadece Uruguay’la sınırlı kalmadı, dünyaya umut ve farklı bir bakış sundu.


Bu sistemin içinde çoğumuz zaman zaman yorgun, tükenmiş ve kaybolmuş hissediyoruz. İhtiyacımızdan fazlasını tüketmenin bize zarar verdiğini görüyoruz. Gelirimiz giderlerimizle uyumlu olmadığında huzursuzluklarımız başlıyor. Belki de bu dünyadan geçip giden Pepe Mujica’nın bize öğrettiği gibi, gerçek özgürlük tüketmekten değil, hayatı anlamak ve sahiplenmekten geliyor.


İşte umut, cesaret ve bilinçle sistemin dayattığı kalıplara hapsolmadan da yaşayabiliriz.


Belli mi olur tüketimin zincirlerinden sıyrılırsak, değişimi başlatıp büyük dönüşümlere kapı açar ve önce kendimizi sonra şikayetçi olduğumuz bu dünyayı değiştirebiliriz.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.