Gezi Parkı’nda göçmen bir kuş…

Beşiktaş vapurundayım. İnsanların ellerinde küçük oyuncakları var; başları öne eğik, çok meşguller. Kimi yazıyor, kimi konuşuyor, kimi bir şeyler dinliyor, kimi de gerçekten bir oyun oynuyor. Bir tek yanımdaki genç kitap okuyor.



Bense defterimi kalemimi çıkarmış yazıyorum bu kez. Vapurda olmak, etrafı seyre dalmak demekti benim için eskiden. Şimdi ise “yaz geldi”, ben de yazıyorum! Karşımdaki sarışın kız bir süre inceliyor beni ne yapıyorum acaba diye. Garip bir şey yapıyorum herhalde…


Baktığım pencereden, karşı kıyıdaki ağaçları görüyorum. Yapraklarını döken ağaçlar çoğunlukta. Her dem yeşil olanlar aralarda serpiştirilmiş gibi. Kasvetli hava yine içime işliyor.


Arkadaşlarımı ziyaret ediyorum. Çoğunda bir telaş: Yaşadıkları evleri, apartmanları boşaltmak zorundalar. Kendilerine yeni yaşam alanları arıyorlar. Yakında taşınacaklar; geride bıraktıkları mekânlar yıkılacak, yerlerine yenileri yapılacak.


Gençler geldi oturdu; gitarlarını çıkardılar, şarkı başladı: “Fikrimin ince gülü, gönlümün şen bülbülü….” Şehrin de böyle sürprizleri var işte. Yüzüme bir gülümseme yerleşiyor hemen. Metroda çalanları görünce de böyle oluyorum. Sokak müzisyenleri hayatlarımızı güzelleştiriyorlar. Şimdi sokaklardan kapalı yerlere geçiş yapmışlar ben görmeyeli. “Müziğimize destek olmak ister misiniz?” diye soruyorlar. Pek çok insan da destek oluyor, ne güzel. Karşılıklı armağanlaşıyoruz. “Hani giderken bana demiştin ya sen, yolcu yolunda gerek…” diye bitiriyorlar mini konserlerini.



Yaşadığı mekânı değiştirmek kolay olmasa gerek. Yine de, bunu yaşamın bir armağanı olarak görmek kolaylaştırabilir yaşanan zorluğu. Eskilerin “tebdil-i mekânda ferahlık vardır” dediğine biz şimdi “enerji değişimi” diyoruz. Hayırlı olsun yeni yerler, yeni yaşamlar.



Aklımızda türlü türlü sorular var: Bu evler yıkıldığında onca moloz nereye dökülecek? Bu mutfak dolaplarına ne olacak mesela; kırılıp çöpe mi atılacaklar? Müteahhit otoparkın olduğu yere bir blok daha konduracakmış; ağaçlar kesilecek demek bu; peki ya ağaçları mesken tutmuş kuşlara, onları kovalayan kedilere ne olacak? Kim besleyecek onları?



Hayat boşlukları sevmez dedikleri böyle bir şey olmasa gerek! Birileri yanlış anlamış olmalı. Boş yer diye bir şey mi var yeryüzünde?



Vapura bindim tamam da, Taksim’e çıkmadan İstanbul’a gelmiş saymıyormuşum kendimi meğer. İstanbul bana bir güzellik yapıp, şehri kara büründürüp ak giysilerle süslediğinde mahsur kalmıştım arkadaşlarımın evlerinde. Şimdi ise hava yumuşadı; dışarı çıkabiliyorum. Lise arkadaşlarımla kahvaltı yapmak üzere sözleşmiştik ve ben buluşma zamanından yarım saat önce gelip Gezi Parkı’nı ziyaret etmeye günler önce niyet etmiştim.



İşte buradayım çok şükür! Şehrin kalbindeyim. Park neredeyse boş! Ağaçlara baktığımda ilk gördüğüm, dallarındaki kuşlar. Ağaçları, çalıları tek tek ziyaret ediyorum; gövdelerine, dallarına, yapraklarına dokunuyorum. Deli diyeceklerse desinler! Gözlerimden yaşlar akıyor. Ne çok bekledim bu anı, burada olmayı. Gezi Ruhu beni ormanımda yakalamış olsa da, burada olmanın yerini hiçbir zaman tutamazdı; biliyorum. Gelemediğim için hayıflanmıştım ama hayat böyleydi işte. Doğru yer, doğru zaman! İşte bu an!



Saygı duruşu!


Çınar, karayemiş, meşe, akçaağaç, zakkum, gül, pitosporum, oya ağacı, sofora, defne ve tanıyamadığım başka ağaçlar, çalılar… Defneden bir yaprak alıp kokluyorum; defterimin arasına koyuyorum. Kendi bahçemdeki defnenin dibine bırakacağım dönünce. Bu ağaçlar ve bu park için ne canlar yandı, ne canlara kıyıldı. İçimiz yandı; hop oturduk hop kalktık.



Dünyada bir park ve ağaçları için tek yürek olunmuş başka hiçbir yer yok. “Ne mutlu size” dedim ağaçlara. “Ne kadar gururlansanız azdır. Nasıl bir bilgeliktir ki bu sizinki, çığlığınızı koca bir ülke duydu. Ülkenin dışına yayıldı da sesleriniz, aynı anda duaya durdu binlerce insan başka ülkelerde de.”


Benim yuvaya göçme zamanım yaklaşıyor artık; ağaçlarla da vedalaşıyorum. Onları Allah’a ve yeryüzünün tüm sevgililerine emanet ediyorum.


Gezi olayları zamanı parkta kalan arkadaşlarımdan birine, bir sabah uyandığında göz göze geldiği bilge çınar şöyle demiş: ”Merak etme, biz iyiyiz.”


Evet, yolcu yolunda gerek…Şimdilik hoşçakal İstanbul…


İçim rahat gidiyorum…


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.