Bi şey var…

Üç yıl önce ferahlamaya niyet etmiştim, küçüklü büyüklü ferahlıklar hep oldu şükür, evren her şeyi kendi zamanlamasıyla düzenliyor, büyük ferahlık anca geldi, hoş geldi. Bu yılın başından beri, elektriğin çoğalmasıyla başlayan bir süreçte, gözle görülür bir ferahlama yaşıyoruz. Ferahlık ferahlığı çekiyor, bir güzellik başka bir güzelliğe kapı aralıyor, enerjideki küçük bir yükselme tıkalı kanalları açıyor, temizlenen kanallardan güzellikler akmaya başlıyor.


Anlatacak çok şey birikti, içimde o kadar çok şeyi birden yaşıyorum ki, sanki tüm sevinçler, umutlar, hayaller dönüp dolanıyor, ışığını kaybetmeye başlamış yerlerime yeniden ışık vuruyor, içim aydınlandıkça da dışarıdan fark edilir oluyor. Gözümü açtığım andan başımı yastığa koyduğum ana kadar, baktığım her yerde, yaptığım her işte bana kendini hatırlatan “bi şey” var. Sözcüklerin arasından, işte o şeyi anlatmaya çalışıyorum.





Hafızanın kayıtlarından üç yıl önceki bir Nisan sabahı çıkageliyor. Tahtalı’ya karşı oturmuş, ona baka baka bi taraftan ağlıyorum, bi taraftan içimi döküyorum defterime. Henüz daha babamın ölümünün yasını tutarken, omzumu kırmış, hareketlerim kısıtlanmış bir halde, içimdeki kırgınlıkla, yıllar önce Tahtalı’ya bakıp bakıp ne hayaller kurduğumuzu, umutlarımızı, heyecanlarımızı hatırlıyorum o an ve onları içimde bulamıyorum, kaybetmişim. Dibine kadar hayal kırıklığı…


İnsan nasıl da evrim geçiriyor, halden hale geçiyor. O anı yaşamamış olsam şu anım bu kadar lütuflarla dolu olmazdı muhtemelen, belki de burada olmazdım. Yakın zaman öncesine kadar, gün içinde nefesimi tuttuğumu fark ederdim, şimdi artık nefes alabiliyorum. Hayatıma değip canım ciğerim, ciğerimin köşeleri olanlara da şükürler olsun.


Selahattin’le uzun süre yalnız kalmak ikimizi de fiziken zorlamış gibi görünse de enerjimizi patlattı. Evet, zaman zaman zorlandığımızı hissettik, bununla birlikte üzerimizden bir kat deriyi soyup bir kenara koymuşuz gibi, içimizden yeni birer Ayşe ve Selahattin çıkardık, tebrik ediyorum bizi. Yaşamak, hayatta kalmak ve hayatın tadını çıkarmak üzere hizmet sektörünü seçmiş iki kafadar, iş ortağı, deli bozuk çatlak kafalarmışız işte, hayat bizi nasıl da birbirimize çatmış, birbirimizi acayip senaryolarla buldurmuşsa çok iyi yapmış, iyi ki gidelim demiş Selahattin de buralara kadar gelmişiz. Öyle iyi anlıyoruz ki birbirimizi, yapılacak işte hedefe kitlenip tıkır tıkır çalışıyoruz, iş sırasını kavrayıp işe koyuluyoruz, bazen hatırlatmalarla, öyle yapmayalım da böyle daha kolay olur, ama öyle yaparsak şunu yapamayız, önce şöyle yapalım sonra böyle olsun gibi fikir alışverişleriyle, bazen de yükselip kabararak birbirimizin varlığını kutladığımız bir süreç oldu bu pandemik durumlar, yollar açıldıkça yardımcı canlar, onların varlığıyla da türlü güzellikler akmaya başladı sonsuz şükür. Süreç ilginç ve sürprizli, bir o kadar da kendiliğinden devam ediyor.


Geçen yıl flora’da çocuk kampı düzenlemiştik çocuklara ve doğaya aşık Özlem arkadaşımızla, hem çocuklar ve anne-babaları hem de bizler güzel anları paylaşmış, çok mutlu olmuştuk. Çocukların şehre dönüşlerinde bir sabah “keşke şimdi kampta olsaydık, arkadaşlarımızla yan yana çadırlarda uyansaydık yine, sihirli ağacımızın altında oynasaydık” dediklerini öğrenince daha bir mutlu olduk. Sihirli ağaç dediğimiz, kocaman kollarıyla onları sarmalayan, güvenli bir alan oluşturan keçiboynuzu ağacı, hatırlamaları ne büyük mutluluk. Bu yıl Özlem’le yine niyetlendik kamp için, program yapıyoruz, Beycik’ten komşumuz Ana da yardım edecek, Eylül başı gibi bir tarih belirleyeceğiz gibi görünüyor. Yine eğlenceli bir kamp olacak inşallah.

Çocuklarla zaman geçirmek insanın ufuklarını genişletiyor, içini umutla dolduruyor. Yeni öğrendikleri, ilk kez gördükleri şeylere verdikleri tepkiler inanılmaz, her şeyi sünger gibi içlerine çektikleri çağdalar, gözlerindeki heyecana şahit olmak, sevinç çığlıklarını duymak, danslarını ve kurdukları doğaçlama oyunları izlemek, birlikte oyunlar oynamak, hepimizin bir zamanlar onlar gibi neşeli çocuklar olduğumuzu hatırlatıyor. O yaştaki çocuklarla çalışmak, içimdeki çocuğun yara almış her neresi varsa onları iyileştiriyor sanki, zamanda yolculuk yaptırıyor.


“0-6 yaş arası çocuk boş bir video kaseti gibidir, o zaman içinde ne kaydederseniz, ömür boyu onu seyredersiniz” gibi etkileyici bir söz okumuştum yıllar önce, içime kazınmış.





Bir haftadır Beycik’ten bir başka komşumuzun 17 yaşındaki kızı bizimle, hem bahçede çalışıyoruz hem de fırsat buldukça müzik yapıyoruz, şarkı söylüyor, resim yapıyor, birlikte dokuma ve makrame çalışacağız, yeni şeyler öğrenmeye hevesli birileri olunca çok mutlu oluyorum, bakalım origami ilgisini çekecek mi? Keçiboynuzu ağacının gölgesi şenlendi, onun da, Dine’nin de, haftasonları Antalya’dan gelip bize eşlik eden Akın’ın da çadırı orada kurulu.


Çocuklardan ve gençlerden öğrenecek ne çok şey var, hayata hazırlanan bir bireye eşlik ettiğimi hissediyorum onların yanında. Bu bahçe çocuklar ve gençler için olduğu kadar çocuk ve genç ruhunu koruyan herkes için de oyun alanı.


Bahçe yaşanmışlıklarla doluyor, bahçe canlı, anılar biriktiriyor, o anıları paylaşanların kalbine birer çiçek tohumu yerleştiriyor, kalplerindeki tohumlara can suyu verip yeşertenlerle de bağlantıyı hep canlı tutuyor. Bahçede herkesten birer parça, herkeste de bahçeden bir parça çiçek açıyor o zaman. Onca yaşanan zorluğa rağmen güzellikler öyle çok ki, bugüne kadar hep onlar ayakta tuttu bizi, güç verdi. Olası bağlantılarımızı düşündükçe heyecanlanıyorum, flora ortak paydasında buluştuğumuz sayısız evrenin varlığına şükür, bereket ve selam olsun.






Burada yaşam devam ettikçe bahçe mutlu, Tahtalı mutlu, biz mutlu, insan mutlu oldukça her şey mutlu ve mutluluğun emekle, sabırla, sorumlulukla bir ilgisi olmalı.




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.