Doğaçlama doğum… ve kaya!...
Tepenin ardındaki komşumuzun bahçesini anlatıyorum ya ara sıra, işte bugün yine oradaydık.
***
Bundan yaklaşık iki yıl önce bir Kasım günü yine bu bahçeyi geziyorduk. İnanılmaz kaya oluşumlarının bir tapınaktaymış gibi hissettirdiği, görkemli ağaçların, kokulu çalıların arasında, rengârenk çiçeklerle, alımlı sebzelerle ve meyvelerle kuşatılmış bir taş bahçesi burası. Taşlar büyülü gibi, yanlarından geçerken güçlerini hissedip saygı duruşuna geçiyor insan. Biri file, bir diğeri kaplumbağaya benzeyebiliyor.
Ben bahçe gezimizi tamamlayıp eve dönmeye karar vermişken Selahattin bahçenin alt ucundaki bir kayayı gösteriyor bana, “git bak o kayaya, üzerine yat, çok rahat, tam omurgana göre, inanılmaz!”
Kendiliğinden basamak olmuş taşlarla, aşağıdaki koca kayanın yanına varıyorum. Kendimi kayanın üzerine bırakıyorum. Gözlerimi kapıyorum, kış güneşi tam karşımda gözkapaklarımın arkasında kalıyor, içim aydınlanıyor, kendimi tamamıyla yerçekimine bırakmış, sanki havada gibi rahat bir şekilde yatıyorum orada, kayada hafif bir eğim var…
Bir anda kendimi doğum yapmak üzere o kayaya gelmiş gibi hissediyorum. İnsan böyle bir kayada rahatça doğurabilir!
Gözlerimi açıyorum, karşımda koca bir servi ağacı ve tepesinde güneş, baktığım açının tam ortasındalar. Kendimi zamansız bir boşlukta salınır buluyorum. Ben, kaya, ağaç ve güneş bir aradayız.
Tekrar kapatıyorum gözlerimi ve kendimi yaşadığım o ana bırakıyorum, doğaçlama, Allah ne verdiyse…Şu soru düşüyor göklerden: “Benden ne doğacak? Benden doğacak bir şeyler var. Ne doğuracağım ben?”
Her ne doğacaksa benden, yolu açık olsun, hayırlara vesile olsun diye dualar ediyorum…Kendimi süreci izlemeye bırakıyorum…
Hayat öyle bir doğaçlıyor ki, istesem böyle kurgulayamazmışım!
***
İşte bugün, aynı kayayı tekrar ziyaret etme niyetimi de yanıma alarak arkadaşlarımı gezdirirken, kayayı bulamadığımı fark ettim. Güneş kaybolmuştu, ama servi ağacı yerinde olmalıydı, ama hangisiydi??? En yükseği! Aklımda öyle kalmış. Eğimli gördüğüm her kayayı servi ağacına dönerek test ettim, ı ıhhh, bulamadım doğum kayamı.
Şimdi bahar, akşamüstleri güneş gitmişse ortalık bir anda serinlemeye başlar, eve dönüş zamanı, adımlarımı çabuklaştırdım, kayamı bulmaktan ümidimi keserek arkadaşımızın evine doğru en yakın yola saptım. Zengin çayır çimenin üzerinde hızlıca ilerlerken birden onunla karşılaştım! Doğum kayası!
Test ettim, açı tamam, üzerine uzandım, o rahatlık! Bakalım bana ne söyleyecek?
Evet ya!... Çocuklarım doğdu, büyüyorlar, her birini tek tek kucakladım, başlarını göğsüme yasladım. Özgürce doğdular, ben aracı oldum, şimdi bana ebelik yapanların yardımıyla benim ebelik yapma zamanım geldi… Belki de öyle bir zamandayız ki hem doğuruyor, hem de doğurtuyoruzdur… Ya hem de bi de yeniden doğuyorsak?... Ya da hep birlikte yeni bir dünyanın sancılarını çekiyorsak?... Kendimizi de yeniden doğuruyorsak?
Çocuklarımızın varlığına ve kayaya teşekkür ettim, sonra hoplaya zıplaya arkadaşlarımın yanına vardım. İçimden şu sesler yükseliyordu:
“Aratırsın buldurmazsın, aratmazsın buldurursun!”
Heyyyyy sürprizli hayat! Bayılıyorum sana! Hep doğaçlayınca mı oluyor bu sürprizler? Beklemeyince mi oluyor? Peki o zaman, kendimi beklentisizce hayatın ellerine bırakıyorum bu kez. Ne olacaksa olsun, ne doğacaksa doğsun. Hayırlı olsun.
Büyülü bahçe demiştim di mi?
YORUMLAR