İnsan korkusu…
Çıralı’daki bir komşumuz, şu an yaşadığımız Beycik’teki yerimizden söz ederken “burada yaşamak için size dört tane köpek lazım” derdi, biz de haliyle sorardık: “Neden?” O da ciddi ciddi cevaplardı: “Kuzey, güney, doğu, batı… Her yöne bir köpek!”
7 yılı aşkındır burada yaşıyoruz. Çok köpeğimiz oldu zaman içinde, hepsi de sokak köpeğiydi. Kemer Belediyesi’nin sokaktan toplayıp, aşılarını yapıp kısırlaştırdığı ve sonra tekrar sokağa –bizim durumumuzda D 400 karayoluna- bıraktığı köpeklerden. Ormana giden yolda yokuş yukarı çıkmak suretiyle bahçeye buyur ettiler, biz de benimsedik, kaldılar. Bir zaman sonra içlerinden biri -yaşlılıktan herhalde- ortadan kayboldu, bir daha görmedik, birini -kalp durmasından olsa gerek- evin altında uyur vaziyette ölmüş bulduk, ikisi hastalıktan aramızdan ayrıldı. Yeni gelenler, gidenler derken şu an üç köpekle yaşıyoruz. Siyah Hanım, Coffee Bey ve Çiçi Kız.
Çiçi son gelen kuçumuz, bir de hikâyesi var. Geçen kış, bahçenin ağır abisi Paşa domuzla kavga edince, belden aşağısı tutmaz oldu ve bir hafta içinde kaybettik onu da. En çok bekçilik yapanıydı Paşa. Diğerleri bahçeden bağırırken o ormanın içine koşup havlardı. O cennete gidince bekçilik yapmak üzere üçüncü bir köpeğimiz daha olsun istedik. Etrafa haber saldık. Hayvansever bir arkadaşımızdan ses geldi. Memleketi Söke’ye gittiği sırada, sokakta beş altı köpek yavrusu bulmuş, açlıktan ölmek üzerelermiş, almış, bakımlarını yaptırmış, besleyip büyütmüş, dağıtmış sonra birer birer. Bir tanesi ise o kadar kötü durumda imiş ki baştan karar vermiş onu Kemer’deki evine getirmeye. Gelince de birlikte arkadaşın apartman dairesinde yaşamaya başlamışlar, sokağa gezmeğe çıktıklarında ise bulduğu her çalının içine, otların arasına saklanır, oradan kalkmak istemezmiş köpecik. Bizim bahçede rahat rahat büyüyebileceğine karar verip aldık getirdik buraya. Annesi güzel gözlerine istinaden Çakır koymuştu adını, biz değiştirip ona Çiçi Kız dedik.
Yedi tane de kedimiz var. Kediler yemeklerini ağır ağır yemeyi seviyor, köpeklerse hızlıca yiyip doğruca kedilerin tabağına koşuyor, o yüzden yemek saatinde köpekleri bağlıyoruz. Böylece kedilerin yemeklerini bitirmesini kuzu kuzu bekliyorlar.
Çiçi başlarda birkaç gün kendini bağlattırdı ama o kadar ürkekti ki birkaç gün sonra yemek için bile gelmek ve kendini bağlatmak istemedi. Günlerce yemek tabağının başında gelmesini bekledim, nafile! Ben ona bir adım yaklaştıkça o üç adım kaçıyordu. Ancak biz uzaklaşınca korka korka gelip yere bıraktığım tabaktan yemekleri kaçıra kaçıra, uzaklarda bir yerlerde yiyordu. Kafasına göre bazı günler ortada görünüyor, bazen kendini kısa bir süreliğine sevdiriyor, çoğunlukla otların arasına saklanıp uyuyordu. Kuyruğunu da hep arka bacaklarının arasına kıstırarak dolaşıyordu. Ben de sonunda üzerine gitmekten vazgeçtim.
Belli ki çocuğun travması var, onca açlık çekmiş olmasına rağmen yemeğe gelmeye korkuyor. Kim bilir ne oldu yavrucağa da korkusu açlığını unutturuyor? Ne yaşamış insanlarla? Bu olsa olsa insan korkusu! Beklemekten başka çare yok. Onu kendi haline bırakmak en iyisi. Bu süre içinde de ona her fırsatta güzel sözler söylemeye, sevmeye her an hazır olmaya devam.
Siyah Hanım yaşça Coffee Bey’den küçük ama içlerinde en cadısı ve obur olanı. Kedilerin tabağını hep o sıyırmak istiyor, Çiçi de genç ve yeni olduğu için de her fırsatta ona hırlayıp diş gösteriyordu. Kıskançlığı da cabası. Ne zaman Çiçi’yi sevmeye kalksak dibimizde bitiyordu.
Çiçi’nin gelmesinin üzerinden iki ay geçti, yaklaşık altı aylık oldu, sonunda geçen hafta köpişimiz ortalıkta rahatça dolaşmaya, yanımıza gelmeye, kendini sevdirmeye, elimizi yalamaya başladı. Kediler gibi köpekler de kendilerini sevdirmek için sırtüstü yatar, göbeklerini açarlar ya, merak ediyordum Çiçi ne zaman böyle yapacak diye, sonunda dün gece bunu da başardık! Göbek sevdik dün gece! Baktık ki kuyruğu da havaya kalkmış, sallaya döndüre geziyor. Bize güven duyması ve güvenli ellerde olduğuna ikna olması iki ay sürdü kızımızın. Siyah da artık onu kabullendi, birlikte oynamaya bile başladılar. Ama biliyoruz ki kendisini bağlamamıza izin vermesine daha zaman var.
Köpeciğin bu insan korkusu haline bakınca insanların halini daha bir düşünür olduk. Kim bilir insanlar da ne acılar yaşıyor da bu kadar güvensiz oluyor? Bu güvensizliğin ortadan kalkması ve travmaların şifa bulması için ne kadar zaman gerekir? Ya yeryüzü ve üzerindeki diğer canlar da insandan böyle korkuyorsa?
İnsanın, hayvanın ve yeryüzünün insan korkusunu sevgiyle, şefkatle dönüştürmenin, iyileştirmenin yolu, elimizden gelenin en iyisini sabırla yapmaktan geçiyor olsa gerek.
Hayvanlardan da öğreneceğimiz ne çok şey var.
Çiçi artık ormanda havlıyor.
YORUMLAR