Tohumdaki bilge…
Eski bir arkadaşımız var. Belirsizlik içinde geçen zamanlarda umudumu kaybetmeye yüz tuttuğumda, “olacak olacak, az kaldı, çok az kaldı” diye beni teselli ederdi.
Çok yağmurlar yağdı, çok bulutlar geçti. Sen güzel tohum, şimdi güneşin sıcağıyla toprakta bekliyorsun. Güneş seni pişiriyor, olgunlaştırıyor iyice, içini ısıtıyor. Az kaldı, sonbahar yağmurlarıyla çatlamaya başlayacak, güzelim yapraklarını dua için açılan eller gibi uzatacaksın göğe.
Kim bilir nasıl güzel bir çiçeksin sen. Hangi renkte açacaksın, nasıl güzel kokacaksın.
Sabırla bekliyoruz açmanı, sana güneş oluyoruz şimdi, sonra yağmur olup yağacağız üzerine. Toprak Ana her zaman destekliyor seni. Sen kendi kendini de besliyorsun bir taraftan. Önceki halinin kurumuş yaprakları, dökülen ince dalları sana örtü oluyor, onlar da senin gibi bekliyorlar, toprağa karışıp toprak olacaklar yavaş yavaş. Varoluşları böyle. Ve sen kendi toprağında yeniden doğacaksın. Solucanlar toprağını havalandırıp bereketlendirecek.
“Neden şimdi değil? Neden bekliyorum ki?”
Sus pus olmuş seni bekliyoruz ama biz bekliyoruz diye sen acele edecek değilsin ya, sen de bekleyeceksin azıcık daha. Gününü, zamanını, saatini bilen bir bilge var içinde. Zamanı gelince sana fısıldayacak, sen de bileceksin.
Eğer zamanından önce boy gösterseydin topraktan, bir gece yaşardın belki ömründe, hatta gün doğumunu bile seyredebilirdin keyifle, ama bir de güneş tepene dikildi miydi, kavruluverirdin birkaç dakikada, topraktan aldığın nemi oracıkta göğe salar, özsuyunu kaybediverirdin. Ama öyle değil, şükür ki düzen başka türlü. Eğer toprağa tutunamayıp derelerle denize karışmadıysan, büyük planda her halinle korunuyorsun demektir. Filizlendikten sonra ise yaşayacakların tamamen sana özel.
Çiçek açmanı bekliyoruz, seni karşılamaya hazırlanıyoruz. Sen de kendi içinde hazırlanıyorsun. Nefis bir tasarımla yaratılmışsın. Toprağa düşüp filizlenmen için nasıl da güzel bir elbise biçmişler sana. Yumuşacık bir rüzgârla düşmüştün toprağa, yine yumuşacık ayağa kalkacaksın.
Çiçek aç güzel tohum, çiçek açman için sana gereken her şey içinde saklı. Dök ortaya güzelliğini, her halinle güzelsin sen. Kim seni “neden ayın on dokuzunda ve akşamüstü çiçek açtın, niye sarı renkte çiçek açıyorsun” diye sorgulayabilir?
Az kaldı, çok az kaldı. Yüce dağların heybeti var arkanda, kocaman ormanın desteği var. Seni tüm varlığımızla destekliyoruz. Tüm evren nefesini tutmuş seni bekliyor. Yine akşam çöküyor, cırcır böcekleri bir bir susuyor. Yarın yine güneş doğacak, ama bambaşka bir gün yaşanacak ve sonunda -neyin sonundaysa- tüm bu bekleyişlerin de sonu gelecek. Nemlenmiş bedenin kabuğunu geride bırakacak, onca susuzluğun acısı çıkacak ve seni yaprak yaprak büyürken, çiçeklenip açarken göreceğiz yakında. Sonra köklerimiz birbirine karışacak.
Çok yakında…
Yeryüzünün şifası üzerimize olsun.
YORUMLAR