Aşk mayası…
Neredeyse 30 yıl önce, üç buçuk yaşındaki Emirhan bir gün bana “seni inekler kadar çok seviyorum Ayşe teyze” demişti. Herkese “seni köpekler kadar seviyorum” derdi halbuki.
Çok sevilerek büyüdük biz kardeşimle, anne babamız sevdi, öptü, okşadı, kucakladı her fırsatta, minik kedi köpek yavrularını, tatlı bebekleri görünce çığlıklar atmayı, onları daha uzaktan severken üst dişlerimi alt dudağıma geçirip yanımdakinin kolunu hafiften çimdiklemeyi ailemden öğrendim. Sevgi ifade edilebilir bişeydi… Misafir, eş dost komşu herkesi severdik ki hep bir araya gelmek isterdik, her fırsatta evde toplanılır, oyunlarla gülüp eğlenilirdi. Sevgi güvenli bir yerdi, eğlenceliydi. Misafiri o kadar severdik ki gitmesinler isterdim, “bu gece bizde kalsanıza” derdim anneme sormadan. Sevgi, sevilen gitse de kalsa da devam eden bişeydi.
Hastalandığımda annemle babamın başımda pervane olduklarını hatırlıyorum. Ateşim, önce alnıma değen dudaklarla ölçülür, nabzıma bakılır, ilaçlarım saatinde verilir, nefesim izlenirdi. Sevginin bakıp gözeten, ilgilenen, iyi olmamı isteyen bir tarafı vardı.
Sonra okulu sevdim, hocalarımı daha da çok. Hep okula gitmek isterdim, kar kış olsa bile yılmaz yürürdüm, derslere bayılırdım. Sevgi, içinde neşeyle öğrenmeyi de barındıran bişeydi.
Folklor oynamaya başladım ilkokulda, el ele tutuşup birlikte –müzik eşliğinde- devinmelerimizin içimi kabarttığını hatırlıyorum. Sevgi birlikte yapılan şeylerden doğan coşkulu bişeydi.
Sonra büyüdüm, sevginin bir başka halini öğrendim, platonik aşk, bu çok acayip bir haldi, gözünü onunla açıp onunla kapamak, her halini uzaktan izlemek, her an yanında olmayı istemek… Başka hiçbir şey düşündürtmeyen bir şeydi aşk.
Daha sonrası aşkın cinsel hali, gençlik ateşiyle yanan aşklar, tutku, kavga, gözyaşı, kıskançlık, barışma ve yeniden aşk… Aşk çok kararsız bir haldi, acı çektirebilir, can yakabilirdi.
Sonrası Selahattin, en büyük armağanım… Sevgi ve aşkla ilgili acı dolu anılarımı adeta temizleyen, topraklayan bişeydi onunla yaşamak, hayatımın yarıdan fazlasını onunla geçirdim, birlikte çok eğlendik, öğrendik, büyüdük, dönüştük, dönüşüyoruz, kalplerimiz açılıyor ve o kalbe sonsuz olasılıklar, sonsuz güzellikler sığıyor. Sevgi emekmiş, sabırmış, azimmiş, kararlılıkmış ve aşk bir halmiş ve o hal bir kere geldi mi kalıyormuş seninle…
****
Kendimle kalmak kendime verdiğim en büyük armağan oldu, dışarı akamadıkça içime çökmüş bir haldeyken, içimdekileri kâğıda döktükçe ferahlayan bir hale geçişimde bana göklerden bir armağan daha gelmiş meğer.
Kendimle dürüst bir ilişki kurmama, iç eleştirmenime kulak vermeden sansürsüz yazmama, yazdıkça kendimi affetmeme, affettikçe doğan şefkatli halime ve bu şefkatin Selahattin’e –daha önce hiç göstermediğim haliyle- yansımasına, yazabildiğim kadarını herkesle paylaşmaya cesaret etmeme ve son dibe vuruştan yukarıya, ışığa çıkıp nefes almama vesile olan yazılar okudum. Gerçek samimiyeti, kalp açıklığını ve cesareti öğrendim okuduklarımdan ve –kadın erkek far etmiyor- ne kadar da aynı olduğumuzu öğrendim, okuduklarımda o kadar kendimden izler buldum ki, sanki kendimi sevdim, âşık oldum okudukça. Okuduklarımın aynasından yansıyan hallerime baktım uzun uzun. Aşkın aşkın hallerini öğrendim.
Bu yaşıma yüksüz, yeniden doğmuş, arınmış bir halde giriyorum, hamdolsun yolculuğumda bana melek olanlara, öğretmenlerime, yola çıkaranlara, yoldan çıktığımda döndürenlere, şefkatle alan tutanlara, yolculuğumu izleyip geribildirimde bulunanlara…
Kalbime bu aşkı koyan güzel Allahım; her yaşadığım, senin güzelliğini baktığım her yerde görmem içinmiş, bildik hazların ötesinde başka hazlar varmış! Teslim oldukça ferahlıyorum, içim ürperiyor!
Yaşadım yaşayacağım ne varsa aşk için, barış için. Doğum günüm “Birleşmiş Milletler” gününe denk gelir, ne demekse artık, bundan sonra “birleşmiş kalpler” günü de olsun.
Kadınla erkeğin barışması…
Kadınlar kadınlarla barıştı mı?
Erkekler erkeklerle?
Küs olan varsa barışsın, kırgın olan varsa ihtiyacını dile getirsin, umulur ki böylelikle bir barış köprüsü kurulsun kalpten kalbe… Çemberler var şifalı, yolu gösteren, sarıp sarmalayan, içinden aşk taşan çemberler, daha çok oturalım çemberlerde, kalpten iletişimle yolumuza devam edelim.
Ben bir sığırcık kuşu olmuş olabilirim önceki hayatımda, kanadım iyileşti, uçmayı yeniden öğrendim, acaba biz de böyle erkek dişi karışık, uçma sanatının icracıları olabilir miyiz, birlikte dans edebilir miyiz böyle uyumlu, kucaklaşıp barışabilir miyiz böyle güzel uçmak için? Yağmur duasının tutması için ortamda hiç küs olmaması gerekiyormuş, ortalık nicedir susuz, barışalım da rahmet yağsın artık topraklarımıza.
Önce kendimle barışmalıymışım, kendimle başlamalı, kendime aşık olmalıymışım, benim öğrenme yolum böyleymiş. Sadece O’nun aşkı uçurabilirmiş kanatlarımı.
Aşk oldu, aşk olduk, şimdi birbirimize âşık oluyoruz kalplerimiz açıldıkça…
*****
Arada ekşi mayayı öldürdüğümüz oluyor, geçenlerde yeniden başlattım, bu kez de aşkla kabarsın diye dualar ettim, o suyla birleşen un tanecikleri gibiyiz belki, bir el bizi usulca karıyor, mayayla birlikte sabırla su ekliyor o büyük “karıştırıcı”, kıvama gelene kadar da yoğuruyor. Belki ben hem sığırcık hem de mayayımdır, birlikte kabarmaktan aşk duyan, birlikte uçmaktan, ve kendi kalbimi de başka kalpleri de açmaktan haz duyan bi deliyimdir.
Ben bu süreçte en çok bir erkeği nadide bir vazoya, narin bir çiçeğe bakar gibi gibi özenle sevmeyi öğrendim, nazik davranmayı, ilk defa bunca şefkatle sarılmayı, ona çiçek açtırmayı öğrendim. Aşık Ayşe şimdi deli aşık oldu eyvah!
Benim olayım birlikte bir şeyler yapmak, ondan seviyorum törenleri, kutlamaları, müzikleri, dans etmeleri, şarkı söylemeleri. Dualar ediyorum, tutuyorlar da şükür, neye şükredeceğimi şaşırmış haldeyim, delirdim herhalde diyeceğim, diyemiyorum, yalnız değilim, hepimize bir aşklar oluyor, aşkın bin bir hali varmış, önce kendiyle barıştırıp iyileştireni, gökkuşağı renginde parlayanı…Sığırcığın da kanatları rengarenk parlardı sahi!
Aşkın kutsal kâsesinde karıldı bu yeni maya, su ipeksi buğday taneciklerini bereketlendirdi, suyla buğdayın aşkından kutsal ekmek doğdu, bu kez “aşkın ve birliğin ekmeği”ni yiyoruz. Şifa olsun herkese.
*****
Tam bir deste kâğıdın ve bir yılın haftalarının sayısı kadar yıldır yaşıyorum dünya yüzünde, 53 gibi şahane bir asal sayıya adım atıyorum bugün. Doğum gününde armağan verenler kervanına ben de katılıyorum ve bana verilmiş bu armağanı paylaşmak istiyorum kendisiyle buluşmayı dileyen herkesle. Okuyunuz, okutunuz Baran’ın yazılarını, aşkın büyüsü yayılsın.
Aşk sonsuz bir denizmiş, o ummanda hep birlikte yüzelim, aşk mayası çalınsın kalplerimize, birlikte kabaralım, taşalım, göklerde kanat çırpalım aşkla devinerek…
Ohhh, iyi ki doğmuşum, bu güzellikleri gördüğüm için ne kadar şükretsem az…
Hepinize aşığım ulen!
Aşk çok şifalı bi' şeymiş.
YORUMLAR