Dönüşüm zamanı…

92 yılı Mayıs’ında gittiğimiz Bodrum Gümbet’te çalıştığımız otelin teras kat mutfağında deneysel yemekler yapmaya devam ediyoruz ama pek fazla gelen giden yok, üst kattayız ve yoldan da görünmüyoruz, sokağa yemeklerimizin yazdığı tabelayı koymamıza rağmen çok iş yapmıyoruz ve buna da işyeri sahibi bir zaman sonra bozuk atmaya başlıyor. Aylardan Temmuz olmuş neredeyse. Ne yapacağız?


Eşyaları toplayıp gerisingeri İstanbul’a dönmeyi düşünürken bir gün otel diskosunun DJ’i David sohbet etmeye geliyor bizim bara, ona son durumlardan ve geri dönüş kararımızdan söz edince birden ciddi bir şekilde konuşmaya başlıyor: “Bakın burada güzel bir şeyler yaptınız, Ayşe her gün değişik yemekler yapıyor ama burada onlardan anlayacak kimse yok, olsa bile yukarı çıkmıyorlar, başka yerlerde hep aynı şeyleri sunuyorlar, siz de geri döneceğinize öyle yapın bence, bir deneyin, bir şey kaybetmezsiniz, böyle kaybediyorsunuz çünkü.”


Önce Gümbet’i bir turlayıp David’in dediğine ikna olduk, her yerde aynı şeyler vardı gerçekten…Şapkayı önümüze koyduk, düşündük ve David’in dediğini yapmaya karar verdik. Bu hareketle birlikte her şey akmaya, kolaylaşmaya başladı, suratsız rehber gitti, yerine İskoç, sıcakkanlı bir rehber geldi, müziğimizden çok hoşlandı ve şirketin diğer otellerde kalan müşterilerini de akşam yemeğine gitmeden önce buluşmak için bizde toplar oldu, işler çoğaldı ve işyeri sahibi bu durumdan pek memnun olmaya başladı. Zamanında yapılan manevra bizi de Alaattin beyi de mutlu etmişti.


Hayatımın bu noktasında ben de bir manevra yapma aşamasındayım. Flora’yı satıp savıp buradan gitmek ve başka bir hayatı seçmek her zaman olası ama bunu ne ben ne de Selahattin istiyoruz. Burada yaşamayı çok seviyorum üstelik.


Pansiyon işletmeyi ve yemek yapmayı çok sevdik, misafir ağırlamayı, dostluklar kurmayı, yaşadığımız güzellikleri göstermeyi, paylaşmayı, birlikte üretip sonrasında birlikte eğlenmeyi, hele ki birlikte müzik yapmaya bayıldık. Arkadaşların da müzikseverlerin de buluşma yeri oldu flora, tanışanlar şehirlerde dostluklarını sürdürdü, mutlu olduk insanların mutlu olduğunu gördükçe, güzelliklere vesile olmaktan daha güzel bir his yokmuş, bizi en çok bunlar besledi, bugüne kadar gelmemize destek oldu. Arayıp soran, ziyaret eden, evine gelir gibi gelip kalan, fikir danışan, dertleşen, düşünen, destekleyen binlerce insanın varlığına ve armağanlarına şükürler olsun. Birliği hissettiğim, kalbimin açıldığı, şükran gözyaşları döktüğüm ve yaşadığımın cennet olduğuna ikna olduğum çok özel zamanlar yaşadım flora’da, burası benim kutsal yerim ve hep öyle kalacak, her karışındaki canlarla arkadaşlığım var.


Tohumdan ve çelikten yetiştirdiğimiz yüzlerce bitki ve ağaç, arkadaşlarımızın, akrabalarımızın, destekçilerimizin adına da büyüyorlar bahçede, bir de bu toprağın yerlisi bilge ağaçlar var. Ağaçlar ilginç varoluşlar, bahçede hem erkek hem de dişisi bulunan bilge ağaçlar keçiboynuzu. Erkek olanı gövdesinden, dallarından, her yerinden çiçek açıp ortalığı keskin tatlı bir kokuya boğuyor, arılar, sinekler, kelebekler ağaca üşüşüyor, ağaca yaklaşık bir ay boyunca büyük bir uğultu eşlik ediyor. Bu süre boyunca dişi ağaçlarda da çiçek açıyor ve erkek ağacın ürettiği polenlerle döllenen meyveler oluşuyor. Dün bahçede gezerken bu gerçeğe aydım ve daha önce Viktor’un ruhuna adadığımız, çiçek açan bilge keçiboynuzu ağacını tüm erkeklere adadım, ruhunun besleyici polenleriyle kadınları dölleyen ve meyve verdiren erkeklere selam olsun.


Benim kalbim bu bahçenin iletişim ve ilişkiler yoluyla kadınla erkeğin barışına hizmet etmesi, dolayısıyla da dünya barışına hizmet etmesi için çarpıyor, olabilirliğini ve nasıl olacağını ortak yaratımla bulabiliriz belki, benim hâlâ umudum var. Selahattin’in de kendi adına söyleyecekleri vardır elbet.


Düzenler kurulur, işler, işlemez, az işler, yıkılır, yerlerine yenileri kurulur. Kurduğumuz altyapı buraya kadar bu şekliyle işleyerek geldi, bizi sürdürmeye yetecek hareketliliği enerjimiz varken ancak bu kadar sağlayabildik, şimdi de artık hem fiziksel hem de ruhsal olarak çok yorulduğumuzu hissediyoruz. Bir de işin içinde “işletme körlüğü” diye nitelenen olay var, başka gözlere, akıllara ve yüreklere ihtiyacımız var.


Annemin terzi olmasından biliyorum, bir elbiseyi düzeltmektense baştan dikmek daha kolaydır ya belki de flora için de böylesi daha uygun olur.


Flora’yı gelecek nesillere kalacak bir bahçe olarak hayal ettik, bir bahçenin oluşması yıllar alıyor, bugün, bir zamanlar ektiğimiz, diktiğimiz bitkiler, ağaçların yaşını başını almış olanları kendi başlarına yaşayabiliyorlar artık, yeterince kök sistemleri gelişti, toprağa ve havaya uyum sağladılar, meyve veriyorlar. Şimdi flora'da -aynı bahçe gibi- yetişkin bir genç kız olarak hayatına özgürce devam etsin diye, benden ve Selahattin’den özgürleşmesi, hepimizin ve aynı anda hiçbirimizin yeri olması için neler mümkün diye soruyorum ve bir adım geri çekilip çemberdeki yerimi alıyorum.


Biz bu süreçte birlikte düşüneduralım, benim önce kendime, sonra Selahattin’e bakabilmem için yardıma ihtiyacım var. Flora’yı yaşatmak ve beslemek benim için her haliyle artık kolay değil, yorulduklarım bunlar, flora’nın şifasını önce benim yaşamaya ihtiyacım var, zamanı unutarak ormanda gezmeye, tek başıma ormanda gecelemeye, adım çağırılmadan yaşayıp istediğim zaman ortadan kaybolabileceğim zamanlara ihtiyacım var. Tüm bu yaşadıklarımın iç yolculuğumda bir hayli yol aldığım bir zamana denk gelmesinin de vardır bir hikmeti.


Barış ve huzur birlikte ve “bir”likte oluyormuş, yoksa doğada iki kişi kolay değilmiş be canlar, yapacak çok iş var, işin sağlığımıza, neşemize, enerjimize mal olmaması için her şeyden önce yürek birliği yapabileceğimiz canlara ihtiyacımız var. Sizin de böyle bir hayatı deneyimlemeye ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz canlara haber etmenize duacıyım.


Flora’nın ehil ellere teslim edilmesi için bu alanı açıyor ve flora’yı kendi adıma özgür bırakıyorum, var olmaya devam etmek istiyorsa eğer, nasıl olmasını istiyorsa öyle olsun. Artık içim rahat bir şekilde, evrene ve işleyişine güvenle teslim oluyorum.


Yüreğim hepten yanık be canlar, artık beynim de yanıyor, benden şimdilik bu kadar!

Kalın sağlıcakla…


“….Öyle bir zaman vardır ki taşınan yük insana ağır gelir; o zaman onu bir yere bırakmak gerekir. Ama bu, doğası gereği bir kayaya bırakılacak ya da omuzlanıp bir ağacın kovuğuna kondurulacak bir yük değildir. Onu taşıyabilecek tek bir şeye biçim verilmiştir ki bu, bir başka insanın zihnidir….”

Theodor Sturgeon-Scars/Yaralar


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir hayırlısı olsun hepiniz için inşallah ..
    CEVAPLA
  • Misafir “….Öyle bir zaman vardır ki taşınan yük insana ağır gelir; o zaman onu bir yere bırakmak gerekir. Ama bu, doğası gereği bir kayaya bırakılacak ya da omuzlanıp bir ağacın kovuğuna kondurulacak bir yük değildir. Onu taşıyabilecek tek bir şeye biçim verilmiştir ki bu, bir başka insanın zihnidir….” The
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.