Adabımuaşeret…

Küçükken öğrendiğim bazı sözcüklere gıcık olurdum, kulağıma hoş gelmezlerdi ve bir şey anlamazdım herhalde çocuk aklımla; lakırdı mesela, harikulade, namütenahi, ya da adabımuaşeret.


Zamanla bu sözcük ya da tamlamaların ne demek olduğunu anlamaya başladım cümle içinde neredeyse hiç kullanamasam da.


Adabımuaşereti ben büyürken bana bir şeyler öğretme çabasına giren aile büyüklerinden duymaya başladığımı hatırlıyorum. Nasıl oturup kalkılacağından büyüklere nasıl davranılacağına, “ağzında yemek varken konuşma”dan “büyüklerin sözü kesilmez”e, insanların arasındayken yapılması uygun olan davranışlar bütünü diye açıklarım şimdi olsam. Görgü kuralları diye çevrilse de tam karşılamıyordu o zaman benim için nedense, kural sözcüğünü de hiç sevmiyoruz tabii daha o zamandan, görgülü-görgüsüz nitelemeleri bazı insanlar için kullanıldığında zamanla kafamda bir takım resimler oluşmaya başlamış olsa gerek, öğrendiklerimden kimlerini eleyip kimilerini tutmuş olmalıyım. Şu an benim için eski tamlama daha anlamlı geliyor; yerken ağzını şapırdatmaktan ya da bıçağı sağ elle tutmaktan daha önemli ve anlamlı şeyler var bir arada yaşarken.


Adab edebin çoğulu imiş; usul, yol, yordam, davranış kuralları, terbiye demekmiş, adaba uymayanlara “edepsiz” denirmiş, aktöre diye de çevriliyor bazı yerlerde. Muaşeret de birlikte yaşanılanlar ya da birbiriyle toplumsal ilişkiler içinde bulunma anlamı taşıyormuş.


“…Adabı muaşeret, insanın söz ve hareket olarak, diğer insanlarla olan ilişkilerinde ölçülü davranıp iyi geçinmesi demektir. Başka bir ifade ile iyi tutum ve davranışlar demektir….”, “….Topluluk içinde normal davranış şekilleri, insanların birbirleriyle geçinmeleri usulü; nezâket, terbiye, görgü demektir….” şeklinde açıklamalar da var. Aşağı yukarı bir fikrimiz oldu sanırım. Anladığım o ki bu yol-yordam kitaptan filan öğrenilecek bir şey değil, insan ailesinde ya da içinde yaşadığı topluluklarda görerek ya da deneyimleyerek, kendi varoluş süzgecinden geçirerek öğreniyor ya da öğrenmiyor.


“…Genel görgü kurallarına uyma zorunluluğu yoktur. Yani hukuken suç sayılmaz.…”


Bir arada yaşamanın kuralları var mıdır, olmalı mıdır, varsa nelerdir, kurallar dediğimiz şeyler ilkeler olmasın, “olmazsa olmaz”larla “olsa iyi olur”ları belirlemek ve bunların dengesini kurmak nasıl olur?


Bazı şeyler boşlukta sağa sola çarpıyor ve anlamlı bir bütünlük oluşturamıyormuş anladığım. Suyu bile bir arada tutmak için bir kaba ihtiyaç var bazı zamanlar, yoksa varoluşunu da faydasını da işlevini de göremiyoruz.


Kural sözcüğü hoşumuza gitmiyor, niye gitsin, içine doğduğumuz toplum zaten kurallarla bunaltmış çoğumuzu, bir tanesini daha kaldıramayız, zorunlu sözcüğü de tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor, karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarına bakmak “zorunda” mısın? İstersen bakma.


İletişim konusunu gündemimize getirip önemini vurgulayan Doğan Cüceloğlu’ndan Allah razı olsun, iletişim kazalarını trafik kazalarına benzettiğinden beri kural denince “ayar” olmuyorum artık. İstersen geç kırmızıda benim için fark etmez diyemeyeceğim bir yaşam deneyiminin içindeyim, sağına soluna baksan iyi olur diye tavsiyede bulunabilirim ancak. Kocaman insanlarız, hepimizin aklı fikri var, hem ben kim oluyorum da birine akıl vermeye kalkıyorum, neredeyse herkesin her söyleneni “biliyorum” diye yanıtladığı bir dünyada.


Zaman içinde birlikte yaşama ilkelerim oluşuyor benim de; açık, şeffaf ve kalpten iletişim mesela, düzenli çember uygulamaları, günün en az bir öğününü birlikte yemek, deneme süresi, günaydın, iyi geceler, afiyet olsun gibi temel dileklerin alış verişi gibi konularda hassasiyetlerim var. Kollarımız açık herkesi buyur ettiğimiz bir durumdan, üzerinde anlaştığımız bir ilkeler bütününe ihtiyacım var artık. İnsanlar bir ortama katılmak için istekte bulunmak üzere harcadıkları kadar cümlenin onda birini ayrılırken de lütfedip paylaşsalar dünya nasıl bir yer olurdu? İletişim kazalarından yoruldum ve bu kazalarda hasar tespit komisyonu başkanlığından istifa ediyorum. Benim de canım var, ben de insanım.


Son sözleri yine Doğan abimiz söylesin:


“…Hasarsız iletişim için azami kurallar:

  • İletişimde üslup, her zaman içerikten üstündür, verdiğiniz sözsüz mesajlara dikkat edin.
  • Önce beyin, sonra ağız devreye girmelidir. Ayrıca bazen susmak da bir iletişim kurma şeklidir.
  • Başkalarının bizi anlamadığını söylemek suçumuzu görmezden gelmektir. Kaza tutanağına kendinizden başlayın…”

Şimdi bunlara da “şöyle yapın, böyle yapmayın”a ayar olan arkadaşlarım burun kıvırabilir ama ne yapalım, herkesi memnun etmek mümkün değil hayatta, öğrendim. Ben her durumda son madde üzerine tefekkür etmekle başlıyorum. Ne, tefekkür mü? Artık ona da siz bakıverin ne demekmiş.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.