Şiddetin halleri

Yıl 2016 Mayıs.


Belime takılan enstrümanın (tıpta böyle deniyor, bel omurlarına takılan platine) tüm bedenimde yarattığı etkileri hafifletmek umuduyla, tanışmamızdan 2 yıl sonra ölen canım Cemile Akpınar ile Tai Chi programına katıldım. Cemile hemşireydi, geleneksel tıbbın içinde olmakla beraber sağlığına kavuşmak için alternatif tıptan destek alıyordu. Benimle benzer acılara düşmüş bir can. Ruhun huzurda olsun Cemile, yaşadığım sürece sana dua edeceğim. Ölünce de kavuşmayı dilerim. Böyle bir dönemde Cemile önerdi Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili kitabını. Cemile, “Bu kitabı avukatlar mesleki becerilerini geliştirmek için kullanıyor, okumak ister misin?” diyerek önermişti. Kitap bana bambaşka bir yerinden göründü.


Kitabın yazarı Marshall Rosenberg, “Şiddetsiz İletişimin’in Kalbi Gönülden Vermek” başlıklı birinci bölüme; “Yaşamımda istediğim şey, şefkat… Kendimle başkaları arasında, karşılıklı olarak gönülden vermeye dayalı bir akış..” yazmış ve eklemişti: “Şefkatli bir alışveriş içinde olmaktan keyif almanın doğamızda var olduğuna inandığımdan, şu iki soru hayatımın büyük bölümünde kafamı hep meşgul etmiştir. BİZİ DOĞAMIZDAKİ ŞEFKATTEN KOPARAN, ŞİDDET VE SÖMÜRÜ ODAKLI DAVRANIŞLARA YÖNELTEN NEDİR? Ve tam tersine, bazı insanların, EN ZOR KOŞULLAR ALTINDA BİLE DOĞALARINDAKİi ŞEFKATE BAĞLI KALMALARINI SAĞLAYAN NEDİR?”


Ah Marshall Rosenberg, yaşıyor olsaydı da bu konular üzerine sorular sorabilseydim kendisine. Senin ruhun da huzur içinde olsun Marshall Rosenberg. İnsanlık için çok kıymetli bir öğreti armağan etmişsin.


Merak geldi içime, bu satırlar seni de beni etkilediği kadar etkiledi mi diye? Belki biraz yavaşlayıp düşünürsün üzerine. Hakikaten ne oluyor da içimizde var olan şefkat yerine daha konforsuz duygularla hareket ediyoruz ve hep şefkati özlüyoruz.


Bu satırlardır beni Marshall’ın öğretisine adanmışlıkla bağlayan. Çünkü hayatım boyunca özlemini en belirgin hissettiğim ihtiyaç şefkat oldu. Şiddetin içinde büyüdüğümden değil ya da Marshall’ın yazdığı bu satırları okumadan evvel bildiğim “şiddet” tanımına maruz kaldığımdan değil.


Sizin için şiddetin tanımı ne? Çocukluk yaşlarımda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki terör olaylarını, Irak Savaşını, canlı-cansız bombalı saldırıları, mitinglerde darp edilen insanları televizyondan izleyerek oluşturdum şiddet tanımımı. Buna avukat bir babanın çocuğu olarak, ara ara babamdan duyduğum nasihatlerin alt yazısında saklı şiddet tanımları eklendi. Arkadaşını bıçaklayan, karısını öldüren, başkasının malını çalan, bir diğerine küfür eden, hakaret eden insanların eylemlerinin şiddet olduğunu ve “cezalandırılması gerektiğini” anlıyordu zihnim, anlamadığım şey bu insanlar bunu niye yapıyordu? Neden bu kısmıyla kimse ilgilenmiyordu? Bunun üzerine de uzun uzun yazarım, bununla beraber odağımı şu an şiddetin hallerinde tutmak istiyorum. Sanırım “şiddetin bu saydığım halleri” hepiniz için tanıdıktır.


Marshall’ın Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili kitabına önsöz yazan Mamatha Gandhi’nin torunu, Şiddetsizlik İçin Gandhi Enstitüsü Kurucu Başkanı Aruh Gandhi “içinde fiziksel güç kullanımı şeklinde şiddet barındıran eylemler”i ‘Fiziksel Şiddet’ olarak tanımlıyor. Bahsettiklerimin bir çoğu buna örnek. Bununla beraber, bir de “duygusal acı veren şiddet” var, ona da ‘pasif şiddet’ diyor.


Benim ilgimi çeken tam olarak burası. Ne oluyor da ben duygusal olarak acı çekiyorum ve ne oluyor da dilim bir zehre dönüşüyor ve karşımdakine acı veren ifadeler kullanıyorum? Sonra da şefkat özlüyorum hayatımda.


Sorumun cevabını almam için bir bölümü bitirip ikinci bölüme geçmem yetmişti. Marshall Rosenberg dili ve kelimeleri kullanma şeklimizin bizi hayata yabancılaştırdığını, kalbimizde doğuştan var olan şefkat kapasitemizin azalmasına sebep olduğunu gözlemlediğinden bahsediyordu. İşte benim için ayılma anı.


Marshall’ın saydığı şefkati engelleyen iletişim biçimlerini dikkatle okudum. Yapmadığım yoktu, maruz kalmadığım da yoktu.


Zihin yapım diğerini etiketlemeye, ahlaki olarak yargılamaya, eleştirmeye, sorumluluğu reddetmeye, kıyas yapmaya, analiz edip, teşhis koymaya, doğru düşündüğüm ve haklı olduğum konuda ısrar etmeye odaklıydı: “Ay o ne, ne giymiş, hiç yakışmamış.”, “Sen ne bilirsin ki?”, “Ya ‘insan’ olan böyle söyler mi?, “Çok kaba”, “Ne bencil bir insan”, “Çok saygısızsın”, “Sen beceremezsin, ben yaparım” “Öyle yapılmaz, böyle yapılır.”, “Çok çalışmak zorundasın.”, “Kibar davranmalısın.”, “Annesin sen, hiç yakışıyor mu?”, “Bence psikolojik olarak hasta.” özetle diğerinin yanlışlığına kendi doğruluğuna odaklanmış, haklı çıkmak için üstün gayret gösteren, ahlaki değerler çerçevesinde kimin haklı kimin haksız olduğunu durmadan analiz eden bir zihin yapısı. Ötesinde, diğerinin sözünü kesmek, kendi hikayemi anlatmak, rızası olmadan tavsiyelerde bulunmakta ustalaşmışım, farkında olmadan ve her birimiz gibi. Bunların bana özel ifadeler olmadığını, duyduklarıma dikkat edince daha çok fark ettim.


Bana iyi gelmiyordu böyle şeyler duymak. Duydukça bir diğerinden “ona göre neyin doğru olduğunu” ve “haklılık haksızlık mücadelesinin” içinde buldukça kendimi, içimdeki hayatın geri kaçtığını fark eder olmuştum. Başım ağrıyor dediğimde “iç bir ilaç, bir şeyin kalmaz” tavsiyesi fikrim sorulmadan bana söylendiğinde “ya iyi ki söyledin, ben düşünmemiştim” diye cevap yapıştırmaya döndüğünde, ilişkilerimdeki bağlantının niteliği destekleyici olmuyor, ayrıştırıcı oluyordu.



Marshall’ın “hayata yabancılaştıran iletişim biçimi” dediğinin beni hem kendimden hem diğerlerinden uzaklaştıran bir dil olduğunu fark edince içimde “peki nasıl bir ifade biçimi yakınlaştırıcı, destekleyici, uzlaştırıcı bağlar kurmamı destekler?” diye düşünerek düştüm Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili'nin peşine.


Özümden gelen yargılamamadan dinleme niyeti, içimden gelen merak ve anlama çabası, tavsiye vermeden çözüm üretmeden durabilme becerisi geliştirdikçe, anlatanın ifadelerinin ardındaki ihtiyaçlara kalpten ilgi ve merakla yönelmek değişimi başlattı.


Senin de içinde merak oluşuyor mu, yazdıklarımı okudukça? Nasıl olacak haklılık haksızlık oyununa düşmeden, en iyisini bile, en doğrusunu yapan olmadan, "seni düzeltirim çünkü senden iyi bilirim" demeden diğerini merakla kucaklamak?


Şiddetsizliği, duyduklarımızla ve içimizde olanlara rağmen, içimizdeki olumluluğu ortaya çıkarmaya izin vermek olarak deneyimlemek nasıl mümkün olacak?


Başka bir iletişim biçimi ile kendimi ifade etmek, benmerkezcilikten arınıp nefreti, öfkeyi, kuşkuyu, saldırıyı, ötekileştirmeyi bir yana bırakıp, kalbin temellerinde saygıyı, sevgiyi, uyumu, anlayışı, dürüstlüğü, netliği, dayanışmayı ve şefkati özenle büyütmek ve bu bilinçle yaşamak, kendimin ve karşımdakinin insanlığını hatırlamak nasıl olacak?


Şiddetin türlü türlü hallerini fark etmek, ağzımdan çıkan kelimelerin karşımdaki insanın içsel dünyasını etkileyebileceğinin bilincinde olmak, diğerini alıngansın diye etiketlemeden evvel, duyduklarınla Nasılsın? diye sormak, tavsiyeye geçmeden rızasını almak, suçlamadan evvel gördüğümü-duyduğumu objektif olarak tarif etmek, olanların üzerimdeki etkilerini ben diliyle ifade etmek ve ağzımdan çıkan kelimelere farkındalıkla yönelmek nasıl mümkün olacak? Bu soruların ışığında, özlediğim şefkati hayatımın içinde yaratmak için iletişimde şiddetsizlik yolunda adanmışlıkla ilerliyorum ve hayatımı zenginleştiren deneyimler yaşıyorum.


Ya sen? Sen ifadelerindeki şiddeti fark etmek ve dönüştürmek ister misin? Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili'nin hayatını zenginleştirmesini deneyimlemek ister misin?


Pasif şiddetin kurbanı olduğun, kendinle ve diğeriyle bağlantının koptuğu alanlara şefkatin şifasının akmasını ister misin?


Bu yazının sende yarattığı farkındalıkları benimle paylaşmak istersen, bağlantı kurmaktan çok memnun olurum.


Merak, umut ve sevgiyle...


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.