Kendine "dayan" demek yerine...

"Zorlanıyorum" diyebiliyor musun?

"Bu benim için fazla."

"Bu yapabileceğim, kaldırabileceğim sınırın üstünde."

"Bu kadarı yeterli, bir adım sonrası benim sınırımı zorlar."

"Durayım. Biraz nefes alayım, belki yine denerim." diyebiliyor musun?

Ben diyemezdim. Diyemeyenlerdendim. Bedenim sinyaller verirdi, duymazdan gelirdim.

En sevdiğim mantram “Hadi yüreğim ha gayret, hele sıkı dur hele sabret” idi.

Bedenim her an bir sinyal verir, doktor doktor gezer, hastalık teşhisleri, tedavileri sürünürdüm. Bu defa da hastalıklar geçsin diye kendime dayan derdim.

Niye ki bu dayanma hali, neye ki bu dayanma gayesi?

20'li yaşlarımın başında ilk ameliyatlarım, ilk endoskopilerim, kolonoskopilerim yapılıyordu. Kendimce söyleniyordum, "anam beni çürük doğurmuş" diye. Sonra "kullanma kılavuzumu okumamışlar" derken buldum kendimi. Sanki bedenim makine, yapımından ve kullanımından başkası sorumlu. O zamanlar içsel savunma mekanizmam suçlamak, savaşmak, kaçmaktı. En kolayı da başkasını sorumlu tutmaktı.

O yaşların özelliğidir belki tam bilemiyorum. Kendime bakmak, seçimlerimi bilinçle yapmak, bana iyi gelmeyene dur demek, yüzümü başka yöne çevirmek hiç aklıma gelmezdi. Psikosomatik hastalık lafını ilk 2000 yılında duymuştum. Duymaya duysam da zihnim doktorlara kafa tutuyordu, varsa yoksa sizin için her şey psikolojik, deli değilim ki ben.

Deli olmaya deli değildim de, hayat deneyimlerim delirtecek türdendi. 20 yaşında bir erişkin olmaya çalışan çocuktum. Şimdi oğlum 20 yaşında. Zorlayıcı deneyimleri olsa da akranlarıyla uyumlu yaşıyor yaşını. Benim hayatım biraz tersten gitti.

Niyetim kendi hayatımı anlatmak değil. Hayatı algılama biçimimin nasıl değiştiğini ifade etmek istiyorum. Belki birilerine ilham olur. Ben doğrusunu yaptım demiyorum. Siz de size uyan yolu bulursunuz diye paylaşmak istiyorum.

Acı karşısında susmak ve acıya dayanmak stratejim çok küçük yaşlarda başlamış olabilir. Bununla beraber, 15 yaşında başlayan yatılı okul yaşantımla öğrendim, acıya karşı dimdik durmayı, sarsılmaz bir heykel gibi. Sertab Erener'in şarkısı da o zamanlar pek meşhurdu. Acıya dayanmak bedenimde türlü hastalıklarla kendini gösterirdi. En çok midem, bağırsaklarım ve beden ağrılarım olurdu. Lise son sınıftaydım belimde fıtık olduğunda. 30'larımda genetik mutasyonlara bağlı iyileşemez bir hastalık teşhisi konana kadar hem deneyimden deneyime atlardım hem kendime "hadi yüreğim ha gayret dayan" derdim.

Şimdilerde "dayanmanın sınırını bilmek lazım" diyorum. "Neye dayandığının, neden dayandığının farkına varmak mühimmiş" diyorum.

Daha da ötesine geçip aslında seçimimin dayanmak zorunda olacağım bir duruma dönüşebileceğini sezip vazgeçebilseymişim diyorum.

Tüm bunları bedenimi dinlemeyi öğrendikçe idrak edebildim. "Dayan" diyen zihnimle, "dayanamıyorum" diyen bedenimin sinyallerini ayırmayı öğrendim.

Zihin hayatta kalmaya programlı ve risk istemiyor. Ne içeriden ne dışarıdan eleştiri de istemiyor. Mükemmeli yapmak için “Hadi sen halledersin” ile “Ne demek halledemem? Mecbursun, bitmesi lazım, elaleme güldürtemezsin kendini, dayan” diyor. Bazen de müthiş manipüle ediyor. “Herşey çok güzel olacak, abartma, değişir, dayan.” diyor.

Bu sesleri duymak ve onlarla bağlantı kurmak kıymetli. Zira çok dinlediğimiz zihnimizin dediklerinin "elalem" dediklerimizden farkı kalmıyor.

Oysa, biricik kalbimiz ve bizi içinde taşıyan bedenimiz zihnimizden daha cılız çıkan sesleriyle bize her an fısıldıyor. Bu çok ağır, bu çok fazla, dur biraz. Burada iyi gitmeyen bir şey var. Bak nabzın hızlandı. Midende ağrı var, acı var, yanma var. Kasların sıkışıyor, geriliyor, kasılıyor. Bu adımı atmak içinden gelmiyor. O yaptığın eylemi yaparken isteksiz, hevessiz, memnuniyetsizsin. Olsa olurdu, olsun diye zorluyorsun. İtmeden, çekmeden olana yönelsen, olmayanı oldurmak için sinir sistemini sıkıştırmasan, dar alanlara bedenini sokup kör kuyulardan nasıl çıkacağını düşünmeyeceksin. Şimdi hayır diyebilirsin. Hayır demek senin için mümkün değilse halini söyleyebilirsin. Halini söylemek de senin için mümkün değilse neye tamam, neye evet dediğini söyleyebilirsin.

Hep beraber fark edelim, otantik varlıklarımızla birlikte yaşadığımız hayatta dışarıdaki sesler, içerideki seslere döndükçe, gelişen teknoloji zihnin becerilerini güçlendirdikçe bedenler hızlıca dayanamaz hale geliyor, türlü türlü hastalıklar başa geliyor.

Oysa sadece insan olduğumu, makine olmadığımı hatırlamak, yapabileceklerimin ve kaldırabileceklerimin farkında olmak, seçimlerimi bu bağlamda yapmak, vaktiyle hayır demeyi bilmek, vaktiyle neye evet dediğimin ve seçimlerimin sonuçlarının bilincinde olmak içinde bulunduğum bedenimle bağlantımı ve bedenimin sağlığının ifadesini destekler.

İstediğin huzurlu, mutlu, sağlıklı hayatı yaşamak için bugün neyi seçiyorsun?

Bedeninin sınırlarını zorlamayı mı? Kapasiteni fark edip ihtiyaçlarını karşılayacak seçimlerini bilinçli olarak yapmayı mı?

Keyifli, farkındalıklı, bağlantılı keşifler!




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Güzel yazı güzel tespitler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.