Çatışma halleri - 2
Yazılarımdan birini okuyan bir dost; “Yıllardır çatışma çıkmasın diye hep alttan alıyorum ve yine de çatışmalar, anlaşmazlıklar yaşıyorum. Çatışmamak mümkün değilse, çatıştığımız ortamlarda nasıl yatışacağız ve barışı nasıl sağlayacağız?” diye sordu. Soruyu okuduğumda, bunu yazan kişinin kendini nasıl hissediyor olduğuna dair bir tahminim oldu. Hayatının muhtemelen huzursuz bir dönemiydi ve bir ya da birden fazla alanda, sıklıkla yaşadığı çatışma-anlaşmazlık ve uyuşmazlıklardan bunalmıştı. Barışı, huzuru ve belki de uyumu özlüyordu. "Nasıl?" sorusu da zihninin çözüm arayışında olduğunu düşünmemi destekledi. Birkaç mailden sonra, bir görüşme yaptık. Tahminlerimi sordum ve onun yaşadığı olaya dair deneyimlerini dinledim, duygu ve ihtiyaçlarını bulup ihtiyaçlarını karşılayacağı seçenekleri bulmasına destek oldum. Dostum kendi konusunda epey yol almıştı. Sorununu değilse de sorusunu bana armağan etti. Bu yazımı da bu konuya dair yazmaya niyet ettim, dilim döndüğünce.
Çatışma yaşadığımız ortamlarda nasıl yatışacağız ve barışı nasıl sağlayacağız?
Bu soruya reçete tarzında, bir yazı ile net ve kesin bir cevap vermek hayatın olağan akışına uygun olmayacaktır. Günde 3 defa şunu yaparsan, 5 defa böyle dersen, 1 defa da sessizlikte durursan çatışma yatışır ve barışı sağlarsın gibi bir bakış açısından genelleme yapmak istemem. Aynı zamanda; kendi deneyimimden biliyorum, kendimi sıkışık hissettiğim zamanlarda ilk sorduğum soru “Ee ne olacak şimdi? Ne yapmam lazım?”
Şiddetsiz İletişim hayatıma girdiğinden beri çözüm arayışına girmeden önce, kendimi anlamak için yavaşlamayı seçiyorum. Diyebilirsin ki, çatışmanın ortasında nasıl yavaşlayacağım? Nefesime odaklanmak, zihnimden geçen düşünceleri fark etmek ve düşüncelerle beraber bedenimde oluşan etkileri izleyerek duygularımı fark etmek benim seçtiğim yol. Çatışma ortasında konforsuz duygularımdan biri, mesela öfkem beni tam olarak esir almadan evvel, öfkemin arttığını bedenimdeki gerginlik, yüzümde artan ısı ve midemdeki kasılmadan fark ediyorum ve karşımdakini kendimden haberdar ediyorum. “..... dediğini duyduğumda, kendimi öfkeli hissediyorum. Ağzımdan çıkacak cümlelerin aramızda daha fazla gerginlik yaratmasından tedirginim. Bu konuşmaya devam etmek istemiyorum. Biraz mola verebilir miyiz konuşmaya?” Bu yatışma halini sağlayan bir seçim.
Elbette, bu soruya verilebilecek çeşitli cevaplar olabilir. Karşımdaki kendi gerginliğini park edip “evet biraz mola verelim.” diyemeyebilir. Ben karşımdakinin beni duyduğu ve mola verdiğimiz varsayımı ile devam edeceğim yazıma.
Deneyimlerimde gördüğüm ve işe yarayan bir yol olarak hayatıma aldığım birinci seçenek, gerginliğin farkındalığımı azaltacak kadar arttığı anlarda iletişime mola vermek ve sakinleşinceye kadar kendime alan yaratmak.
Sakinleşmek/yatışmak için kendime alan yarattığımda, olanı olduğu haliyle ve mümkün olduğunca objektif olarak gözden geçiriyorum. Bu bazen 10 dakika, bazen 1 saat, bazen 1 gün, bazen de 1 ay sürebiliyor. Bu süreyi konunun benim dünyamdaki kıymeti belirliyor. Odağımı konforsuz duygularımı besleyecek düşüncelerden alıp tam olarak ne oldu farkındalığına getirmeye odaklanıyorum. Anlaşmazlıklar bir kişinin söylediği bir cümlenin, yaptığı bir davranışın, bazen de sadece bir mimiğin diğerini uyarması, tetiklemesi ve bir ihtiyacın karşılanmaması ile başlıyor. Gördüğümün ya da duyduğumun yargısız, yorumsuz, değerlendirmesiz, objektif bir gözlem haline gelmesi için olayı yeniden gözden geçiriyorum. Bu yaptığım olayın, içsel dünyamda yarattığı etkiyi fark etmemi de sağlıyor. Tek başıma bunu başaramıyorsam, bir dostumdan bana alan tutması için destek istiyorum. Bir şahidin varlığı beni düşüncelerimin derinliğine düşmekten alıkoyuyor. "Ne duydum, ne gördüm de içimdeki hayat konforsuz bir alana geçti?" konusunda netleştikten sonra, bedenimdeki duyumsamalara, hislere, duygulara odaklanıyorum. Duygularımı fark edip, duygularımın adını koydukça, bu defa benim için çok kıymetli olan ihtiyacıma odaklanıyorum. Çünkü biliyorum ki; karşılanmayan bir ihtiyacın varlığı benimle bütünlüğüm arasında mesafe açtı, odağımı kaybettim. Tam olarak burada oluyor, ne oluyorsa; yaşadığım çatışma ve anlaşmazlığın içinde karşımdakinin söylediği bir söz benim içsel bütünlüğüme risk olarak geldi ve benim bir ihtiyacımın karşılanmasını etkiledi. Çoğunlukla, bizim için çok kıymetli olan sevgi, saygı, aidiyet, dürüstlük, destek, dayanışma, görülme, duyulma gibi ihtiyaçlar karşılanmamış oluyor. Duyduğum cümle karşısında “benim de bir kıymetim var mı?” diye düşünmeme sebep olan bir cümle, bir davranış, bir bakış içsel dünyamda karmaşa yaratıyor. Hangi ihtiyacımın karşılanmadığını fark ettiğimde, bu ihtiyacın benim için kıymetini ortaya koyabilir, bu ihtiyacı karşılamak için karşımdakinden bir şey rica edebilir hale geliyorum.
Kendimi ihtiyaçlar bağlamında ifade etmem, karşımdakinin beni duymasını ve kendini suçlu hissedip savunmaya geçme ihtimalini azaltıyor.
Marshall Rosenberg’in bu konuya dair şöyle bir cümlesi var; “Ne yazık ki, çoğumuza ihtiyaç temelli düşünmek öğretilmedi. Bizler, ihtiyaçlarımız karşılanmadığında diğerlerinin hataları üzerine düşünmeye alışığız.” Bundan dolayı özellikle çatışmalarda ihtiyaç temelinden düşünmek ve bunu ifade etmek çok kıymetli. Şöyle somutlaştırayım; birine “sen düşüncesizin” demek mi düşünülmenizi destekler? Konuya göre; “İkimize dair bir karar vermeden bana da fikrimi sorar mısın? Saygı benim için kıymetli bir değer ve düşüncemin sorulması benim için saygıyla eş değer.” demek mi bir sonraki deneyimde fikrinin sorulmasını destekler? Benim yaşanmışlıklarımda birine 'düşüncesiz' dediğim her an, çatışmanın büyüdüğü bir alana dönüşüyor.
Marshall’ın şöyle de bir cümlesi var: “Şefkatimizi ifade etmeyi sağlayan bir dil ile yetiştirilmiş olsaydık, ihtiyaçlarımız-değerlerimiz karşılanmadığında yanlışlığı ima etmek yerine, ihtiyaçlarımız ve değerlerimizi doğrudan ifade edebilmeyi öğrenmiş olurduk.”
Benim bu cümlelerden anladığım, kendimle ve diğerleriyle kurduğum iletişimde, 'sen doğrusun-ben doğruyum' kutupluluğundan çıkıp, insani ihtiyaçlar bağlamında karşımdakine kendimi ifade edersem, duyulma, görülme olasılığım artıyor ve karşımdakiyle kurduğum bağlantı barışçıl bir ortamdan devam edebiliyor.
Okudukların üzerinden yaşadığın son çatışma-anlaşmazlık üzerine çalışmak ve fark ettiklerini benimle paylaşmak ister misin?
Keyifli keşifler!
YORUMLAR