Anlaşmaya gönlün var mı?
Anlaşmazlıklar üzerine yazdığım birkaç yazıda anlaşmaya gönlün var mı ifadesini kullandım. Fark ettim ki, bu hal anlaşmazlıklarda sıklıkla karşılaştığım bir durum. Benim bakış açımda, bu konu üzerine bir şeyler yazmayı hak edecek kadar kıymetli. Bu haftaki yazımla niyetim yaşadığınız anlaşmazlıktaki halinize dair farkındalığınızı desteklemek. Dilerim, bir çoğunuz için bu niyetim gerçekleşmiş olur.
Yazımı okurken son 24 saat içinde yaşadığınız bir anlaşmazlığı ve daha uzun zaman önce yaşadığınız bir anlaşmazlığı düşünebilirsiniz. Düşündüğünüz bu iki farklı anlaşmazlıklardan biri kalpten bağlantı içinde olduğunuz biri ile olsun. Diğer anlaşmazlıkta kalpten bağlantı içinde olmadığınız biri ile olsun.
Bu verilerle 4 farklı olay kurgusu üzerinden düşünebilirim. Bununla birlikte, yaşanan olayın içinizdeki hayata etkisini, anlaşmazlığın düzeyini öngörebilmem mümkün değil. Yani aslında 4 farklı olaydan çok daha fazla durum üzerine konuşmak mümkün. Bu bizim biricikliğimizden geliyor. Biricikliğimizden dolayı da verdiğim/verdiğimiz tavsiyeler her zaman, herkesin işine yaramıyor. Bize hizmet etmeyen şeyleri duymak merkezimizden savrulmamıza yani kendimizle bağlantımızın kopmasına sebep olabildiği için Şiddetsiz İletişim öğretisinin geliştiricisi Marshall Rosenberg tavsiyeleri şefkati engelleyen iletişim biçimleri arasında sayıyor. Nasıl yani hiç mi tavsiye vermeyeceğim ya da tavsiye almayacağım diyenler için ayrımı şöyle yapabilirsiniz: Duyduğunuz tavsiye kendinizle bağlantınıza nasıl etki ediyor? Bununla beraber, iletişimde olduğunuz kişi tavsiye istiyorsa ve bunu ifade ediyorsa; “Ne yapacağıma karar veremiyorum, senin bi önerin varsa duymak isterim.” mealinde bir ifadesi varsa tabiki burada tavsiye vermekte bir abes yok. Aynı zamanda, kişi daha derdini ifade etmeden, içinde dinginleşmeden kalkıp o soruna çözüm bulmaya soyunup, “Bence, şöyle yap, böyle yapmalısın.” gibi ifadeler kullandığımızda bunun sonuçlarının ilişkiyi besleyen ve destekleyen etkisi olmadığını kendi deneyimlerimden de biliyorum.
Bu sebeple bence, bana göre anlaşmazlık yaşayan kişiye tavsiye vermeden önce söylenecek en yerinde cümle, yaşadığın bu olayla nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun? İçinde hangi duygular canlı? Ve yaşadığın bu anlaşmazlıkla ilgili o kişi ile anlaşmaya gönlün var mı?
Yaşadığımız deneyimler sonrasında kendimizi nasıl hissettiğimiz, anlaşmaya gönlümüz olup olmadığını çok derinden etkileyebiliyor.
Sizi yaşadığınız anlaşmazlıklar üzerinden düşünmeye davet ediyorum: Yaşadığınız anlaşmazlık aile bireylerinizden anneniz, babanız, çocuğunuzla ilgi ise; uzun süreli ve kan bağının olduğu bu tip ilişkilerde anlaşmazlığı çözme niyetiniz daha canlı olabilir. Çünkü; burada köklenmiş, süreklilik arz eden bir bağlantı biçimi var ve bu bağlantınız birden fazla ihtiyacınızı karşıladığınız kıymetli bir kaynak. Bununla beraber; bazı aile içi, kan bağının da olduğu anlaşmazlıklarda sorunlar çok çetrefilli bir hal almış olabiliyor. Bunun sebebinin; ilişkinin derinliğine ve çatışmanın süresine bağlı olduğunu gözlemliyorum. Anne-baba/yetişkin evlat arasındaki anlaşmazlıklarda çözüme ulaşılamadığında görünen anlaşmazlığın altındaki buz dağının çocukluktan gelen travmalar olduğunu gözlemliyorum. Aynı zamanda, çocukluk travması gibi ciddi bir kök sebep olduğunda anlaşmazlığın çözümünde, kişinin -bazen- sınırında olduğunu ve anlaşmaya gönlünün olmadığını gözlemliyorum. Aslında kişi içten içe öylesine kırgın oluyor ki, gönlü anlaşmaya yaşanmamayı seçiyor, kendini korumak gözetmek için bunu belki bilinçli belki bilinçdışı bir yerden yapabiliyor. Bu durumun hayata yansıması; anne/baba-yetişkin evlat arasında yaşanan anlaşmazlığın uzun süreli olması, küslük-küskünlük, bağlantının tamamen bitmesi ve anlaşmazlığın çözümsüz kalması şeklinde oluyor.
Çiftler arasındaki anlaşmazlıklarda ise benzer bir durum var. Aradaki sevgi bağı, hayatı beraber sürdürme niyeti ve umudu bazı kişiler için, bazı ilişkilerde çok tutkulu oluyor. Psikologlar ve terapistler bu durumu bağlanma biçimleriyle ilişkilendiriyor. Ebeveynimizle olan bağlanma biçimimizin romantik ilişkilerimizde de benzerlik gösterdiğini söylüyorlar. Bu sebeple, romantik ilişkilerde, evliliklerde yaşanan çatışmaların özünde çocukluk travmalarından gelen tetiklenmeler olabiliyor. Bu durumun hayata yansıması; boşanmak için avukata başvuran çiftler olarak görünebiliyor.
Mesleki olarak avukat meslektaşlarıma hukuk fakültesinde kişilerin psikolojilerine yönelik bir eğitim verilmiyor. Bununla beraber, ben hayatın bütünselliğine inanan biriyim. Yaşanan tüm sorunlarda anlaşmazlık yaşayan kişilerin psikolojik hallerini de anlamayı ve durumu bilgilerim dahilinde değerlendirmeyi ve anlaşmazlıklarının çözümünde kişilere bu faktörleri de göz önünde bulundurarak destek olmayı seçiyorum. Avukatların işinin kişilerin çocukluk travmasını çözmek olmadığının farkındayım. Bununla beraber, sorunun kökünün farkında olmanın birçok anlaşmazlığın barışçıl bir yerden çözümüne destek olacağına inanmakta ve bu yüzden barış dilini savunmaktayım.
Diğer yandan, hiç tanımadığımız biriyle yaşanan anlaşmazlıklarda içimizdeki mekanizma ya haklı çıkma üzerine programlanmış olabiliyor ya da aman bununla uğraşacağıma diyerek boşvermişliğe gidebiliyor. Bunu başka bir yazıya konu yapabilirim.
Bu gerekçelerle, anlaşmazlık yaşadığınız durumlara dair bir avukata ya da arabulucuya başvurmadan, birilerinden tavsiye almadan evvel kendi farkındalığınızı geliştirmenizi önemsiyorum. Benzer şekilde, biri yaşadığı bir anlaşmazlığa dair sizinle bağlantıya geçtiğinde de aynı farkındalıkta olabilir misiniz? Kişinin yaşadığı deneyimin kiminle olduğunu ve kişinin bu deneyimle ilgili nasıl olduğunu uzun uzun dinledikten sonra anlaşmaya gönlün var mı diye sormayı dener misiniz?
Çünkü, aile içi ilişkide de olsa niyetinde anlaşmak olmayan, gönlü anlaşmak istemeyen biri ile yaşadığınız anlaşmazlığın derinliği çok daha fazla artabilir. İşler umduğunuzdan çok daha çetrefilli hallere gelebilir.
Oysa, kendi duyguları ve ihtiyaçları içinde yeterince kalmış ve kendinden ve karşısındakinden ricaları konusunda netleşmiş bir kişi/kişiler ile anlaşmazlığın çözüm yollarını aramak her daim daha hafif olur ve özlenen huzur ve ferahlık çok daha kısa sürede tezahür eder.
Yaşadığınız anlaşmazlıkların, özellikle de çözüme kavuşmayanlarına bir de bu açıdan bakmanızı destekleyecek, anlaşılır bir yazı olmuştur dilerim.
Sonu barışa çıkan farkındalıklarınız olması dileğiyle…
YORUMLAR