Şiddetin karanlığından barışın aydınlığına
Anlaşmazlık deyince tüyleri diken diken olanlardan mısın?
İletişim halinde olduğun eşine, çocuğuna, anne-babana, abine, ablana, kardeşine, patronuna, müdürüne, hastane, market, minibüs sırasındaki herhangi birine şimdi birşey söylersem, beni tersler, gerginlik çıkar, olay büyür başıma dert açarım diye uyumu seçenlerden misin?
Anlaşmazlıklardan köşe bucak kaçarken kendini anlaşmazlığın dibinde bulup gecelerce uyumayanlardan mısın?
Ah ne vardı şimdi bunu söyleyecek? Dilimi tutsaydım, ağzımı açmasaydım, öyle demek yerine şöyle deseydim bunların hiç biri başıma gelmezdi diyenlerden misin?
İşim gereği çok anlaşmazlık gördüm. İşim gereği anlaşmazlıklardan korkan çok insan gördüm. İşim bu olmasına rağmen anlaşmazlıklarda korktuğum çok zaman yaşadım.
Eh haliyle, anlaşmazlıktan, çatışmaktan neden korktuğum/uz üzerine epey düşündüm. Kafa yordum. Kendime dair keşiflerim oldu. Sana da ilham olur, farkındalığını destekler niyetiyle bu yazımda bu farkındalıklarımı ifade etmek, seninde dikkatine bırakmak istedim.
İletişim halinde olduğum kişi ile farklı düşüncelere sahip olduğumuz fikri zihnimde belirdiği anda, bedenimin katılaştığını fark ediyorum. Hele de önemsediğim, değer verdiğim, çok sevdiğim biri ise katılığın derecesi epey yüksek oluyor. Bedenimdeki katılık -bir nevi donma hali- zihnimin konuya esnek bakmasını engelliyor. Bir yanım istediğimin olmama ihtimalini düşünüp oldurmak için her yolu deneyebilecek cesarette oluyor. Bir yanım da huzur bozulmasın, ağzımızın tadı kaçmasın diyerek susmaya, sessizleşmeye, söyleyeceğini söylemekten vazgeçmeye eğilimli oluyor. Zihinsel düşüncelerimin bedenimdeki duygusal karşılığını araştırırken duygumun adını koyuyorum. KORKU bu! Korkuyorum.
Korku duygusunun benim dünyamda, bana haber verdiği ihtiyacım -bahsettiğim tarz bir deneyim için- sevgi ve aidiyet.
Sevilmemekten korkan yanım çatışmaktan kaçınıyor. Aidiyet ihtiyacını karşılayamamaktan korkan yanım anlaşmazlık yaşamamak için uyumlu olmayı seçiyor. Korkunun içinde durmakta zorlanan yanım, hızlıca kendinden vazgeçebiliyor. Bunlar psikologlar, psikiyatristler tarafından duygusal ihtiyaçlar olarak tanımlanıyor. Tüm bunların yanında bir de maddi dünyaya dair ihtiyaçlarım var. Ne gibi dersen, şöyle izah etmeyi deneyeyim.
Anlaşmazlıkların, uyuşmazlıkların ve çatışmaların maddi dünyaya yansıyan hallerinde karşımda öfke ile duyabileceğimden daha yüksek sesle kendini ifade eden birini gördüğümde ve duyduğumda ve ya o kişinin bu haline eşlik eden el kol hareketlerine şahitlik ettiğimde, içinde bulunduğu mekanda var olan bir nesneye, eşyaya vurmasını ya da o eşyayı atma girişimini izlediğimde yani fiziksel şiddetin açığa çıktığı anın ve halin içinde olduğumda korku hissediyorum. Kendimin fiziksel olarak güvende olduğuma emin olmak istiyorum. Karşımdaki kişinin bilinç seviyesi sağduyulu olma halinden uzaklaştığı için onun kendine, bana ya da bir başkasına zarar verme ihtimali aklıma geliyor. Zihnime gelen bu düşünce de korkumu besliyor. Özeti şu; çatışmadan kaçmak istememin ardındaki sevgi, aidiyet gibi duygusal ihtiyaçlarıma fiziksel ve duygusal güvenlik ihtiyacım da ekleniyor.
İnsan olarak, yaşamımı sürdürebilmem için en temelde gereksinim duyduğum ihtiyaçlarımın karşılanmama olasılıkları beni çatışmadan kaçınan bir insan olmaya itiyor.
Öte yandan, bu seçimim dönüp kendime şiddete yol açabiliyor. Korkaksın sen. Kendini ifade edemiyorsun. Ne var bundan korkulacak. Alt tarafı bir şey söyleyeceksin. Sana zarar verse nolur, ellerin armut mu topluyor, sen de gereğini yaparsın. Olmadı polise gidersin gibi, en basitinden en ağırına kadar, içimden çeşitli yargı, analiz içerikli cümleler geçebiliyor. Sanırım şiddet şiddeti doğuruyor dedikleri tam da böyle birşey.
Oysa insan olarak benim özlemim;
Şiddetin karanlığından barışın aydınlığına doğru yol almak.
Bağırıp çağırarak, yıkıp dökerek, bazen kalp bazen kol kırarak istediklerimi elde etmeye enerji koymanın yıkıcı karanlığından uzak durmak.
İsteklerimi net, anlaşılır bir dil ile yargılamadan, suçlamadan, analiz/teşhis etmeden yani karşımdakini kışkırtmadan ifade ederken onun da insanlığını hatırlamak ve hayırların ardındaki evetleri duyup isteklerime giden yolda ortak ve yeni olasılıklar aramak.
Çatışmayı, anlaşmazlığı, uyuşmazlığı yıkıcı, karanlık ve korkunç bir deneyim olmaktan özgürleştirip yaratıcı, yapıcı ve şiddete başvurulmadan çözülen bir deneyime dönüştürmek.
Çatışmaların dünyasında hem kendim hem de danışmanlık yaptığım kişiler için seçtiğim barış dili bu özlemimi yaratmama hizmet ettiği için tutku ve adanmışlıkla bu yolda yürüyorum.
Şimdi sende eğer istersen bu yazımın içeriğinden hareketle, anlaşmazlık, uyuşmazlık ve çatışma kelimelerinin sendeki karşılığını düşünür müsün?
Anlaşmazlık, uyuşmazlık ve çatışma hallerinin hayatın halleri olduğu farkındalığıyla bu durumlar açığa çıktığında içindeki hayatta neler olduğunu anımsar mısın?
İçinde korku buluyorsan bu korkunun bedenindeki karşılığını araştırır mısın?
Korkunun bedenindeki karşılığını fark ettikten sonra bu duygunun ardındaki ihtiyacını fark eder misin? Senin ihtiyaçlarında benimki gibi sevgi, aidiyet ve güvenlik ise yalnız olmadığını hatırlar mısın?
Şimdi bu farkındalık ile olası anlaşmazlık, uyuşmazlık ve çatışmalar esnasında çatışmadan kaçmak, kendinden vazgeçmek ya da şiddetin göbeğine korunmasızca düşmek yerine başka hangi yolları, yöntemleri seçebileceğin üzerine düşünmek için kendine biraz zaman ve alan yaratır mısın?
Keyifli keşifler...
YORUMLAR