Başka yer mi yok?

Ülkemizde doğa talanı hız kesmek bilmiyor. Her hafta yeni bir bölgenin imara açılacağı, marina ya da termik santral veya bilmem ne yapmak için izinlerin çıkacağı konuşuluyor... İğneada bunlardan biri... Benim artık nefesim kesiliyor bu haberler yüzünden... Kalkınma yalnızca doğanın ırzına geçerek mi olur?


İğneada, Avrupa’daki en büyük longoz ormanı. Yılın 8-10 ayı su basıyor bu coğrafyayı... Bu ekosistemin devamlılığı için en temel koşul, bol suyun devamlı var olması. Bu ormanlar yağmur ormanları gibi gürler. Lakin yağmur ormanları gibi sadece yağışa ve hava nemine değil, daha çok “taban suyu”na bağımlılar.


İğneada Longoz Ormanları 03.11.2007 tarihli bakanlık oluru ile 13.11.2007 tarihli ve 26699 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak ülkemizin 39. Milli Parkı olarak ilan edildi. Lakin buna rağmen hemen birkaç kilometre yakınına bir kömür santralı yapılması söz konusu. Eğer bu santral hayata geçerse santralın özellikle atıklarının denize ve ormanı besleyen derelere karışmasıyla Avrupa’nın en büyük longoz ormanının ciğeri delinecek ve birkaç yıl içinde geriye kuru bir kütleden başka bir şey kalmayacak.


Benim sorum şu: “Başka yer mi yok?“ Enerji konusunda bir türlü doymak bilmeyen bir iştaha sahip memleketimde illa kömür çıkarılacaksa daha az zarar vereceği bölge bulunamaz mı koskoca coğrafyada? Bu ülkenin ve insanlarının tek derdi elektrik mi? Oksijene, suya, yeşile olan ihtiyacımız hiçbir zaman öncelikli olamayacak mı?


*****


Sudan meseleler



Ekolojinin dört önemli kuralı var:


1- Her şey birbiriyle bağlantılıdır.

2- Her şey bir yere gider.

3- Hiçbir şey sonsuz değildir.

4- Son sözü doğa söyler.


Bunu görmek için tarih öncesine gitmeye gerek yok. Geçen hafta yağan sağanak yağmurlarda suyun işleyeceği bir gram toprak bırakılmamış İstanbul sokaklarının halini, vapura dönen minibüsleri, Venedik’e dönen Üsküdar’ı gördük... Betona ve yola olan aşkıyla hareket edenler toprağın üstünü kabuk kabuk, katman katman örttükçe yağmur da denizle bir olup sokakları basacak... Üstüne üstlük şehrin susuzlukla karşı karşıya kaldığı bir dönemin başında... İlahi komedya mı bu?


Uzmanların dediğine göre İstanbul’a en fazla 60 gün yetecek kadar su kaldı. Susuzluğun kapıda olduğunun farkında olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Twitter hesabından her gün İstanbullunun günlük tükettiği su miktarını paylaşıyor. “Düne göre 64 bin 104 metreküp fazla su tükettik” diye uyarılarda bulunuyor. Bu uyarılar beni sinirlendiriyor... Bütün kış boyunca yağış miktarı normalin altında giderken ve uzmanlar yazın kuraklık yaşanacak diye bas bas bağırırken ve yetkili makamlardan konuyla ilgili hiçbir uyarı, tedbir sözü edilmezken yumurta kapıya dayanınca benim diş fırçalarken akıttığım suya göz dikiliyor gibi hissediyorum…


Oysaki aynı İBB yol kenarlarını suya en çok ihtiyaç duyan bitki olan çimle kaplarken ve onları her gün itinayla foşur foşur sularken su tasarrufunu kaale almıyor... Ya da çeşitli sebeplerle sokağa dökülen insanlara TOMA’lara doldurulmuş sularla eziyet edilirken de su tasarrufu söz konusu değil.


3. köprü ve 3. havalimanı inşaatları kapsamında İstanbul’un yegâne ormanlık bölgeleri, sulak alanları talan edilirken de susuzluktan bahsedilmiyor, ama ben zaten kesilen her ağaca acırken, bu konudaki hiçbir itirazım kabul edilmezken, bir yandan da diş fırçalarken kendimi suçlu hissedeyim. Bu mudur?


*****


Sudan sayılar



    - Dünya Meteoroloji Örgütü’nün öngörüsüne göre, 2025 yılından itibaren üç milyardan fazla insan su kıtlığıyla karşı karşıya kalacak.





    - Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1586 metreküptür ve ülkemiz sanıldığı gibi su zengini bir ülke değil. 2050 ya da 2100 yılında, Türkiye’nin çok ciddi bir su kriziyle mücadele etmesi bekleniyor.








    - Türkiye’de su kullanımında sektörler itibarıyla en büyük pay yüzde 74 ile tarım sektöründe.








    - Türkiye’de sanayinin ürettiği zehirli ve ağır metaller içeren atık suların yalnızca yüzde 22’si arıtılıyor, yüzde 78’i arıtılmadan doğrudan göl, nehir ve denizlere veriliyor.








    - Türkiye’de son 50 yıl içinde 1.300.000 hektar sulak alan (üç Van Gölü büyüklüğünde bir alan); kurutma, doldurma ve su sistemlerine yapılan müdahaleler sonucunda ekolojik özelliklerini kaybetti. Türkiye’deki toplam sulak alan 2.5 milyon hektar olduğuna göre sulak alanların yarısını kaybettik.








    - Bir otomobilin üretimi için 150.000 litre, bir hamburger için 2853 litre, bir pamuklu tişört içinse 4927 litre su gerekir.

      YORUMLAR

      Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

      İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.