Sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz!
“Yaz tatili nedir?” diye sorarsanız, çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla cevap veririm. Mahalledeki çocuklarla apartmanın arka bahçesinde oynamaktır. Anneanne, babaanneyle geçirilen bolca zamandır. Yazlık arkadaşlıklarıdır.
Oyun oynamak için, her daim evde işi gücü olan bir anne, akşamdan akşama eve gelen bir babayı beklemekten sıkılıp çeşit çeşit meşguliyetler icat etmektir yaz tatili. Yaz tatili bir miktar da can sıkıntısıdır.
Lakin can sıkıntısı bizim yetişkin kafalarımızda yer ettiği üzere kötü bir şey değildir çocuklar için.
Sigmund Freud, can sıkıntısı için “Öğrenmenin habercisi” dermiş. Çocukken canım sıkıldığında dolaplarımı topladığımı hatırlıyorum, odamı yeniden dekore ettiğimi, makarnaları ipe dizip kolye bilezik yaptığımı, kardeşim ve kuzenlerimle beraber anneannemin bahçesinde toprağı kazıp solucan bulmaca oynadığımızı, bisiklete binmeyi öğrendiğimi, annemle bezelye ayıkladığımı hatırlıyorum. Ve hatta günlüğüme can sıkıntısıyla geçen günlerimin dökümünü yazarak yazı hayatıma başladığımı, halamın bana verdiği şiir defterindeki şiirleri ezberleyene kadar okuduğumu ve bu şekilde Cemal Süreya, Attila İlhan ve Turgut Uyar ile tanıştığımı... İşte bunların hepsi ve daha hatırlamadığım onlarca şey can sıkıntısından...
Velhasıl, çocuklarınızın canı sıkılmasın diye kendinizi yıpratmayın sevgili anne-baba. “Boş kalan bütün dakikalarını yeni oyuncaklar, bitmeyen yaz okulları, teknolojik nimetlerle değerlendirelim yoksa halimiz nice olur” endişesinden bir çıkıverin. Can sıkıntısı, yaratıcılığın en önemli zeminidir.
Siz çocuklarınıza mümkün olduğunca serbest zamanlar ve bu zamanları gönüllerine göre geçirip keşifler yapabilecekleri alanlar tanıyın. Bu size yakın bir park olur, çevrenizde kaldıysa bir küçük orman parçası ya da sahil olur, bir yakınınızın bahçesi olur... Salın onları doğaya... Canları sıkıldıkça oynayacak bir şeyler yaratacaklar. Bu da son yıllarda gelişim uzmanları ve psikologlarca pek el üstünde tutulan bir kavramın, “serbest oyunun” başlangıcı olacak... Sanmayın ki serbest oyun miskinliktir, bir şey öğrenmemektir.
Eğitimpedia web sitesi, Colorado Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya yer vermiş. 6 yaşındaki 70 çocuğun günlük programlarını ve oyun alışkanlıklarını inceleyen araştırmada çocukların hayali oyun ve kendi seçtikleri kitapları okuma gibi “az yapılandırılmış” spontan aktivitelere ve dersler, spor çalışmaları ya da ödev gibi yetişkinler tarafından organize edilen ve yönlendirilen “yapılandırılmış” aktivitelere ne kadar süre harcadığı ölçülmüş.
Çalışmanın sonucuna göre: “Daha fazla serbest oyun oynayan çocuklar daha fazla özyönetim becerisi kazanıyor.”
Yani: “Çocuklar, yapılandırılmış ve yetişkinler tarafından yönlendirilen aktivitelerle ne kadar çok zaman geçirirlerse, kendi koydukları hedeflere ulaşmak için verimli bir şekilde çalışma yapma becerileri o kadar az gelişiyor.”
Kim John Payne’in şahane ebeveynlik kitabı “Daha Sade Bir Hayat” da Freud ve Colorado Üniversitesi araştırmacılarıyla aynı fikirde: “Çocuğun her can sıkıntısına müdahale eder, her iç çekişine yeni bir oyuncak ya da eğlenceyle cevap verirsek onu, yaratıcılığını geliştirme fırsatından alıkoymuş oluruz...”
Dedemin zamanında babama sık sık tekrarladığı gibi: “Sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz!”
YORUMLAR