Çift olunca ahkam kesmek

Bir sevgili bulan, evlenen, beraberliğinin birkaçıncı ayını, yılını kutlayanlarımızın genel eğilimidir. Hemen etrafımızdaki yalnızları birleştirmeye, bekârları evlendirmeye bakarız. Biz çift olduk, iyiyiz, mutluyuz ya, tek olan herkesi kötü, mutsuz sanırız. Kendimizi tam, onları eksik zannederiz. Onlara acırız. Acıdığımızı belli etmekten de çekinmeyiz.

“Bak bizim bilmemkim var, çok yakışırsınız.”

“Yok sağ ol ya... Ben öyle birileriyle tanıştırılmaktan hoşlanmıyorum.”

“Ama böyle olmaz. Yalnız yalnız nereye kadar?”

“Kader kısmet işi biraz da... Kendi doğallığıyla olursa olur.”

“Valla sen bilirsin ama yalnızlık allaha mahsus.”


Uzun süren yalnızlık, mutsuzluk üzerine biriyle beraber olmaya başlayınca, ilk zamanlar her şey de yolunda gidiyor gibi görününce, üzerimize bir bilmişlik gelir. İlişkideki yanlışları, doğruları tespit ve tahlil ederiz. Kadınsak erkeğe nasıl davranılması gerektiği konusunda, yok eğer erkek isek kadın ruhunun inceliklerine dair anlatacaklarımız bitmez. Bir ilişkinin nasıl yürütüleceği üzerine ahkâm keseriz. Hep kendimizden örnekler veririz.

“Bak mesela ben hiç onun üstüne gitmiyorum.”

“Konuşmak çok önemli ilişkide, biz hep konuşuruz.”

Bilgi ve tecrübelerimizi, kendi doğrularımızı ilişkisi yolunda gitmeyenlere akıl olarak verip ilişkilerini kurtarmayı misyon ediniriz. O kadar da eminizdir bildiklerimizin doğruluğundan.


Çift olunca, o arayış dönemindeki bütün belirsizliği, umutsuzluğu geride bıraktığımıza inanırız. İki kişilik hayata geçince başımız bir dikleşir. Kendimizi farklı, önemli, özel, çok önemli bir şey başarmış gibi hissederiz. Bir tür rütbe almışız, semt değiştirip sınıf atlamışız gibi.


Bir şeyler yolunda gitmeye başlayınca, deriz ki içimizden “Tamam artık”, gövdemizin ortasında bir kibir hortlayıverir. Hayatımız yoluna girmiştir. Ne güzeldir. Başkasına vereceğimiz ne çok akıl vardır.


Ne var ki birtakım durumların farkında değilizdir. Meselâ bilmişliğimizle sevimsizleştiğimizin... Yalnızlığına son vermeye çalıştıklarımızın kalplerini kırdığımızın... Bizim doğrularımızın bazı kimselere çok yanlış geldiğinin ama nezaketlerinden bize bir şey demediklerinin... Başkalarına yuva yapmaya çalışırken, belki de kendi yuvamızı ihmal etmeye başladığımızın...


Halbuki yuva da tıpkı ev, araba, bazı eşyalar gibi ihtimam, bakım ister. Öyle iyi görünüyor diye kendi haline bırakılırsa eskir. Eskidiği fark edilmezse çatırdar. Çatırdadığı duyulmaz, fark edilmezse çökmeye başlar.


Ne kadar şahane giden, gider gibi görünen ilişkiler yaşarsak yaşayalım, hayatta hiçbir şeyin garantisi yok. Ne kadar bilirsek bilelim, öğrenecek bir şeyler hep var, olacak. Öğretmekten ziyade öğrenmeye baksak iyi ederiz. Kadına, erkeğe, birlikte yaşamaya dair öğrenecek çok şey var. Güzel olduğunu düşündüğümüz ilişkimizi korumaya ya da onu nasıl daha güzelleştireceğimize, ilişki yürütme konusundaki başarımızı nasıl daim kılacağımıza baksak daha iyi ederiz.


Yalnızlara acımak, beraberliği çıkmaza girmişlere akıl dağıtmak haddimiz değil. Varsa bir ilişkimiz onu korumaya, güzelleştirmeye, tadını çıkarmaya bakalım. Hayat kısa, bunu da unutmayalım.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Almayayim kalsin.Bekarlik ve yalnizlik sultanlik.Akil verenlerin aciyanlarin cogu mutsuz bir evlik yada iliski icindeler.Bizlere ozeniyorlar aslinda.Oh sefamiz olsun.
    CEVAPLA
  • Misafir Eğer kendi kendinize yeter durumdaysanız( maddi ve manevi anlamda)hobileriniz uğraslarınız dostlarınız da varsa Bekarlık Sultanlıktır bence. Birisi ile tamamlandığını hissedenler o birini bulduğu zaman kendisini başka boyuta geçmiş sanabilir. Hiç mahsuru yok bence.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.