İşte bunlar da hep yoga
İnternette tanıdım. Serbest çalışmayı tercih ettiği için ona gitmeye karar verdim. Sokakta kahveyi zincir mağazalardan değil de küçük kafelerden almamla aynı hesaptı. Büyük yoga salonuna değil de ona ödemek istedim.
Adresi buldum. Labirent gibi bir bina içinde yer alan salonu arıyordum. Elimi attığım kapı açılınca burun buruna geldik. Burnundan hızla saldığı öfke soluğunu duydum. Boğa gibiydi, bir tek ayağını yere vurmadı. Sanki kapıyı hızla dışarı doğru iten kendisi değilmiş gibi baktı. “Günaydın” diyen ben oldum. Karşılık vermedi. “Yoga salonunu arıyordum.” “İçeride, sağda” diye bir işaret yaptı, yürüdü gitti. Sonradan gelenlere soyunma odasını gösterirken sıkılıyormuş gibi bir hali vardı.
Sekiz-dokuz kişi olunca kapıyı kapattı. Sordu. Bir kişi hariç, herkesin ilk gelişiydi. Kendinden bahsetmeye başladı. Yoga eğitmeni sertifikasını şuradan almış, bir senedir özel ders veriyormuş, dersine gelenlerin yüzde altmış beşi devam ediyormuş. Sonra tek tek herkesin ne kadar zamandır, nerede, hangi tip yoga yaptığını sordu. Bu kısmı doğaldı da, gelenlerin mesleklerini sorması tuhaf geldi. E-posta, telefon kaydetmesinin de acelesi yoktu. Yani tanıdığım yoga hocalarının böyle yaptığına hiç şahit olmamıştım.
Prensiplerinden bahsetmeye başladı. Seansların başlangıç saati konusunda hassas olması anlaşılır bir durumdu da, “Geç geleni geri gönderirim” lâfı çok rahatsız etti. Bir dakika yahu! Sen kimsin ki, ayağına gelen velinimeti, başına yolda ne geldi diye sorma zahmetine girmeden geri gönderiyorsun? Hem geri göndermek ne demek? Gelen mal mı?
Başlamadan önce matların arasındaki mesafeyi ayarlamamız için talimatlar verdi. Bana şu an talimat sözünü seçtiren hali, tavrı, sesinin tonuydu. Kışlada ermişiz gibi hissettim. Belki de önceki hayatlarından birinde nazi subayıydı, kalbine biraz merhamet, suratına meymenet gelsin diye enkarne olmuştu.
Şu an ona uyduğumun, seviyesine indiğimin farkındayım. Ne var ki ben de bir insanım, yoga da yapsam her zaman saf sevgiyle dolamıyorum. Egosunu yumru yumru yoğurup etrafına saçan yoga hocasına karşı hiç! Ders bitti gitti, öfkem geçmedi.
Yoga diye yaptırdığı da kültürfizik hareketlerinden ibaretti. Evvelce yoga yapmış, yoganın ne olduğunu bilen bir avuç insana basit, en temel pozları yaptırırken, sanki bebeğe ayakta durmayı öğretiyormuş gibiydi. Serbest çalışmakta haklıydı, onu o haliyle ciddi yoga merkezleri gerçekten kabul etmezdi.
Ders sırasında Cihangir Yoga’yı hatırladım. Yogaya başladığım ve üç yıl altlı üstlü iki salonunda öğrendiklerimi uygulamayı bir daha asla bırakamadığım yeri. Bütün öğrendiklerimle insana dönüşme yoluna girdiğim yeri. Yoganın bedeni şekilden şekle sokmak olmadığını, kalça yuvarlamak, kas yapmak için yapılmayacağını, hiç bu kelimeleri kullanmadan mükemmel bir biçimde hissettirerek anlatan yeri.
“Geç geleni geri gönderiyorum” sözü bana, Gül Dirican’ı hatırlattı. “Geldiğiniz için teşekkürler” sözü hep kulağımda, “Sizi buraya getiren imkânlara teşekkür edin” diye bitirirdi derslerini. Sonra, Çağ Gürle’nin bir akşam mat üzerinde yatarken bütün salon ettiği sözler geldi aklıma: “İçinde nefes alamadığınız dar giysileri, sıkan ayakkabıları çıkarın, bunlar da yoga.” Kendi kendime ekledim: Burun buruna geldiğine selâm vermek de yoga! Yoga diye kültürfizik yaparken selamsız yoga hocasıyla, samimi tebessümüyle derslerinden hamamdan çıkar gibi çıktığım ve sakatlanan belimi ondan öğrendiklerimle kendi başıma doğrulttuğum Banu Çadırcı’yı anımsadım. Yine sesini, sözünü yaydığı huzurla dinleten Şaylan Yılmaz’ın Yin Yoga derslerinden tel tel olup çıktığımı.
Seans bittiğinde gergindim. Acele acele matları yuvarlayıp yerine koyduk. Bizden sonra başka bir hocanın dersi varmış. Yarım ağız nasıl hissettiğimizi sordu. Bir-iki kişi “İyi” dedi. Sonraki derslerin saatlerini hatırlattı. Ona yazıp rezervasyon yapabilirmişiz. Rezervasyon ne yahu? Kayıt de, başka bir şey de. Otelde yatak mı ayırtıyoruz? Çift kişilik mat var mı diye de soralım mı?
Salondan çıkanların tekrar geleceğinden eminmiş gibi, ders başlama saatine dikkat edelim lütfen dedi. Neyse ki “Geleni geri gönderirim” diye bir kere daha tekrar etmedi. Ona devam eden yüzde altmış beşin vay haline!
En çok o sözüne takıldım. Ayağına geleni geri göndermekle büyüklenen yoga hocası olur mu yahu? Selam vermek, gülümsemek, ötekine saygı duymak, büyüklenmemek... Yok, yanılmıyorum. “İşte bunlar da hep yoga.”
YORUMLAR