Belgrad... İkinci memleketim...
Aslında ikinci memleketim dediğime bakmayın... Sırpça konuşulan her memleket benim ikinci memleketim... Annem 13 yaşında gelmiş Türkiye’ye... Karadağ, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya ve tabii ki Bosna... Bu saydığım tüm memleketlerin birçoğunda akrabam var. Hem de çok yakin...
Her gidişimde öyle ağırlanıyorum ve mutlu oluyorum ki size anlatamam... Hele bir de lisan bilince bambaşka... O kadar çok geldim ki buraya saymadım ama en az 10 kez, hiç bıkmam yine gelirim.
Belgrad'da annemin halasının kızı yasıyor. Jasna... Dünyanın en enerjik kadını... Fakat biz gelmeden 1 gün önce ayağını kirmiş. Ama otelimizi, aksam yemeklerimizi her şeyi ayarladı.
Geldiğimiz gibi direkt olarak eşyalarımızı bırakıp eski şehre gittik. Kent eski ve yeni diye ikiye ayrılıyor. Kale Megdan dedikleri merkezdeki kaleye gittik. Yürü yürü bitmedi yol...
Neyse sonunda çok güzel Tuna nehri manzaralı bir kafeye oturduk ve insanları izlemeye başladık. Bir kahve içip saatlerce ayni kafede oturuyorlar ve sohbet ediyorlar. Biz tabii ki kahvelerimizi içtik ve hemen kalktık. Kale Megdan’da kocaman avluda Osmanlı’dan kalma bir mescit vardı. Hala sapasağlam duruyor.
Bizim İstiklal caddemiz gibi bir caddeleri var. Orayı gezdirdim sevgilime... Tabii ben o kadar anlatmışım ve beklentiyi yüksek tutmuşum ki benimki burun kıvırmaya başladı. Ama bu haksizlik dedim çünkü bu ülke 50 sene geriye gitti, başındakiler yüzünden yıllarca boş yere savaştı.
Çarşıda enerjimizi tükettikten sonra kaldığımız otel Hyatt'a geldik. Baktık ki en iyi et lokantalarından biri bizim otelde... “Jasna kusura bakma” dedim. “Ama biz burada yiyeceğiz.”
Zaten benimkisi böyle kolay programlara bayılır. Bir de Allah biliyor hafta arası çok yoğun çalıştığımız için hafta sonu yüzüne hasret kalmış oluyorum ancak seyahatlerde doyuyorum ona...
Baş başa romantik bir yemek yedik. Önce meşhur kaymağımızı tattı. Sonra ayvar geldi. Ayvara bayıldı. Közlenmiş biber, patlıcan... Tabii ki meşhur kuru etimiz geldi... Tütsülenmiş dana eti... İstanbul'da sadece Pendik'te ve Bayrampaşa'da bulabilirsiniz. Tadına varanın aklından hiç çıkmaz. Ana yemek olarak ikimiz de ördek yedik. Basarîliydi. Ama şarabı sevmediğimiz için bitiremedik.
Ertesi sabah eski şehirde gezmeye gittik. Mimari tamamen Avusturyalılar’dan kalma... Sokaklar cıvıl cıvıl insan kaynıyordu. Dedim ya kafeler dopdolu... Bir kahveyle saatlerce oturup, keyif yapıyorlar.
Belgrad'da çok meşhur bizim kebapçılarımız gibi kebapçılar var. Kebabın adı ise Kebab cic... Köfte ama sadece yağlı kuzu kıymasından ve yanında ekmeği ve soğanı geliyor. Bu arada Belgrad'da her restorantta canlı müzik var... Kebab cic yediğimiz Belgrad'in en eski restorantlarından biri... Buraya gelip tatmadan asla olmaz...
Akşam Tuna nehrinin balıklarını tatmak için balık lokantasındayız... Tek kelimeyle muhteşemmmmmm... Canlı müzik 4’lü grup sürekli istediğiniz her şarkıyı söylüyor.
Yemekler harikaydı. Börekler önden, ayvar, kaymak, kuru et, harika midyeler ve sonra Tuna nehrinin kralı bizim deniz levreğimiz gibi bir balık geldi.
Kuzenlerim seferber olmuş bizi ağırlamak için oldu bitti. Sevgilim o kadar mutlu ki çünkü çok özenli bir ağırlamayla karsı karsıya... Eee biz Boşnaklar böyleyiz...
Misafirperverliği tatmak isteyen herkes Belgrad'a gelmeli...
Evet haklısınız yoruluyorum... Ve gerçekten her hafta sonu gidiyorum ama sizinle paylaşınca çok keyif alıyorum...
Haftaya Letonya Riga'dayız...
Sevgiler...
YORUMLAR