Doğumunuza sahip çıkın
“Günümüz doktorları sıklıkla doğum sırasında belirsiz ve gizemli bir sorun yaşandığını ya da kadın bedeninin doğum yapmak için bir şekilde “yetersiz” olduğunu varsayıyorlar. Çeşitli sebeplerden ötürü, birçok kadın da doğanın, kendi bedenleriyle ilgili ciddi bir hata yaptığına inanıyor. Bu inanış o kadar güçlü oluyor ki kadınlar [doğum sırasında] ilaçlara ya da operasyonlara teslim olmaktan çekinmiyorlar. Oysa o anda bu kadınların ihtiyacı olan sadece biraz sabır ve destek...
Şunu hatırlayın: Siz bir makine değilsiniz. … İnsan dişilerinin bedeni, tıpkı aslanlar, gergedanlar, filler ve geyikler gibi doğum yapma kapasitesine sahiptir.”
Bu sözler Ina May Gaskin’e ait.
Ina May Gaskin, dünyaca ünlü Amerikalı bir ebe. Ebeliğe başladığı 1960’lı yıllardan bu yana 3500’ün üzerinde doğum yaptırmış. Bunların sadece yüzde ikisi sezaryenle sonuçlanmış. Türkiye’de, özel hastanelerde yüzde sekseni bulan sezaryen oranıyla zaten kıyas götürmez, ancak Amerika genelindeki yüzde otuzları geçen sezaryenlere göre de oldukça dikkat çekici bir oran, değil mi?
Günümüz insanı teknolojiyi bazen gerçekten eline yüzüne bulaştırıyor. “Your Best Birth” adlı kitapta bu konu şöyle örneklendiriliyor:
“Eğer gebeliğinizde sorun var ya da bebeğiniz stres altındaysa doktorunuzun birikim ve tecrübesi bebeğinizin güvenle doğması için çok önemlidir. Doktorlar, bundan kırk sene önce hiçbir şansı olmayacak olan bebekleri bugün rahatlıkla doğurtabiliyorlar. Ancak bir konuda bu kadar ehil olmanın bir de dezavantajı var. Eski bir deyişe göre, elinde çekiç varsa gözüne her şey çivi gibi görünür. Bu benzetmeyi doktorlara uygulayacak olursak, ellerinin altındaki bu kadar muazzam medikal alet ve ekipmanı kullanmak için sebep arıyorlar.”
Bu bakış açısı, doğumun aslında ebeye bırakılması ve doktorların gerçekten tıbben gerekli olduğu durumlarda müdahale etmesi gerektiğini gözler önüne seriyor. Ne yazık ki bizim ülkemizde bu unutulalı çok oldu; ebelik uzun zamandır can çekişiyor.
Geldiğimiz noktada, hayat kurtarıcı bir operasyon olan sezaryeni, en doğal bir süreç olan vajinal doğuma “alternatif” olarak gösteriyor; onsuz da olunabilecek epidurali “ağrısız doğum” garantisi altında paketleyip sunuyoruz. “Bu devirde köylü kadınlar gibi doğurmaya ne gerek var?” deyip doğal doğumu (ve köylü olmayı!) aşağılıyor, “Ağrı kesici almadan diş bile çektirmem, neden doğum yapayım ki?” diyerek, vücudumuzun çürüyüp eskiterek atmak istediği bir dişle kıyasladığımız bebeğimize ve doğum sürecine haksızlık ediyoruz.
Ve bundan da en çok bizler, kadınlar zarar görüyor; işin en üzücü tarafı bunun farkına bile varmıyoruz.
“Doğum şekli önemli değil, önemli olan sağlıklı bir bebek.” – Hem evet, hem hayır. Elbette önemli olan sağlıklı bir bebeğin sağlıklı bir annenin kucağına gelmesi. Ancak doğal yollarla gerçekleşebilecek olan çoğu doğuma müdahale ederek hem anneden, hem bebekten duygusal anlamda çalıntılar yaptığımızı, dahası, bunun sağlıksal sakıncaları olduğunu bilmiyor muyuz, yoksa kulaklarımızı mı tıkıyoruz?
Şimdilerde doğal doğum istemek “moda”, doğal doğum yapmak “ayrıcalık”, doğumun doğal yollarla gerçekleşmesi gerektiğini önermek “şımarıklık”, doğal doğum yaptığını söylemek, sezaryenle doğum yapan kadınları incittiğinden “düşüncesizlik” oldu.
Evet, sistem çok çarpık. Evet, giderek daha da çarpıklaşıyor. Evet, devlet hastanelerinde kadınlar hiçbir duygusal ön hazırlık yapmadan, mahremiyetlerine saygı gösterilmeden, sağlık ekibi tarafından azarlanarak –bazen de riskli bir şekilde- vajinal doğum yapmaya zorlanırken, özel hastanelerde prensesler gibi ağırlanarak “ağrısız doğum” paketlerinden faydalanıyor, herhangi bir randevuya hazırlanır gibi saçını fönletip manikür yaptırarak sezaryenle doğuma gidiyorlar. Bu ikisinin ortası yok mu?
Olmalı.
Ve bunu da ancak bizler değiştireceğiz: Kadınlar.
Bizler doğum konusunda bilgilendikçe, haklarımızı öğrendikçe, doğumumuzu sahiplendikçe olayların bizim kontrolümüz dışımızda gelişmesi ihtimalini o kadar azaltacağız. Doğuma hazırlanacak, bedenimize güvenecek, bizi destekleyecek bir ekip bulacak, onları ne istediğimizi bildiğimize ikna edecek, onlarla birlikte hareket edecek ve ancak gerekli müdahaleleri onlara bırakacağız. Aksi takdirde doğuma hazırlanmadan, doğumun nasıl bir süreç olmadığını bilmeden hastaneye gittiğimiz zaman, sağlık ekibinin her türlü müdahalesini meşru kılmış olmuyor muyuz? Ondan sonra geriye dönüp hakkımızı arama imkânımız olacağını mı sanıyor, bizden çalınan anları, duyguları geri alabileceğimizi mi düşünüyoruz?
Doğumumuz hiç kimseye, doktorumuza bile tamamen bırakılamayacak kadar bize ait.
Kimsenin bu süreci elimizden almasına izin vermeyelim.
YORUMLAR