Kalitesiz zaman
Bir anne-çocuk portalı için verdiğim röportajda ‘Çocuklarınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz?’ diye sordular.
Bu soruyla karşılaşınca fark ettim ki çocuklarımla pek de vakit geçirmiyorum ben. Vakit bir şekilde geçiyor. Pek de ‘kaliteli’ bir şekilde değil üstelik.
Çok planlı bir şeyler yapmıyoruz biz aslında... Okuldan eve geliniyor, bir şeyler atıştırma, sonrasında yemek hazırlama, yemek yeme, banyo yapma derken zaten yatma saati gelmiş oluyor.
dedim, çünkü gerçek bu.
Çocuklarınızla etkinlik yapıyor musunuz diye sordular... Etkinlik? Hani şu okulda yapılan el işleri, boyamalar falan? Onlar okul için değil mi??? Evde de mi yapmamız gerekiyordu bunları?? Bana kimse söylemedi!
İngilizcedeki ‘Quality time’ kavramının direkt çevirisi olan bu ‘kaliteli zaman’ tanımlamasıyla sorunum var benim. Ortaya kim attıysa, onunla da görülecek hesabım... Sanki zamane annelerinin üzerinde yeterince baskı yokmuş gibi, ‘çocuklarınızla kaliteli zaman geçirin’ baskısı üzerimizde...
Çocukken annemin bizimle ‘kaliteli’ bir şekilde zaman geçirdiğini hatırlamıyorum. Annem de anneannemin onunla kaliteli zaman geçirdiğini hatırlamıyor. Babaannem altı çocuk büyütmüş; bırak onlarla kaliteli zaman geçirmeyi, çocukların isimlerini birbirine karıştırırmış!
Biz zamane ebeveynlerinin, deli gibi çalışıp çocuklarının okul taksitlerini ödemeye uğraşırken, onlara en sağlıklı, en organik yiyeceklerden süper yemekler yapmaya çalışırken, onları hafta sonları spor, tiyatro, ve tabii ki çılgın doğum günü partilerine yetiştirmek için deli danalar gibi koştururken yapmaları gereken çok önemli bir şey var: Çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmek. Kalitelisini geçtim, bunları yapmaktan zamanımız kaldı mı ki geriye?
Çocuk sayısı arttıkça bir yandan iş yükü artarken, bir yandan kişi başına düşen (kaliteli) zaman miktarı zaten azalıyor. İki kere iki nasıl dört ederse bu da öyle bir gerçek: Gün içinde belirli bir saat var. Ve yapılması gereken işler. Ve pişmesi gereken yemekler. Ve yıkanması gereken çamaşırlar. Ve karnının doyurulması, ve banyo yaptırılması ve kitap okunması ve uyutulması gereken çocuklar. Hepsini topla, böl kaliteli zamana, bak bakalım elinde ne kaldı?
Kaliteli zaman kavramını ortaya atan muhteremle ilgili iki teorim var: Ya kendisinin o kadar fazla zamanı varmış ki nasıl değerlendireceğini şaşırmış. Ya da kendisi kadın cinsinden nefret ediyormuş ve sırtlarına bir yük daha bindirerek onları daha da çaresiz hissettirmek istemiş.
Ben çocuklarıyla kaliteli zaman geçir(e)meyen bir anneyim. Çünkü onları kaliteli okullara götürüp getirmekten, onlara kaliteli yemekler yapmaktan, onlar için kaliteli bir ortam, kaliteli bir hayat sunmaya çalışmaktan geçirecek zamanım kalmıyor.
Ama geceleri yatmadan önce onlara kaliteli kitaplar okuyor, yataklarına koyduğumda en kaliteli bir şekilde sarılıyor, uykularında da onlara en kaliteli öpücükleri veriyorum.
Sayılır mı?
YORUMLAR