Yaz biter...
Az önce Akyaka’daki bahçemizdeki masaya yeni yazı yazmak için otururken, sediri çevreleyen ve güneşten korunmak için yaptırdığımız perdeleri bağladım. Bağlarken de aklıma gelen şuydu, sanırım bu yaz bu perdeleri son bağlayışımdı... Tam bunu düşündüğüm anda sadece benim tepemde olduğunu gördüğüm bulutlardan gelen bir yağmur başladı.
“Tüm yaz ne yaptın” hayatım boyunca en sık aldığım sorulardan birisidir. İşin en alışılmadık yanı da bu, son yıllarda beni asıl ilgilendiren tüm yaz ne yapmadığım oluyor aslında. Şansım sadece ailemin Akyaka’da yaşaması değil, aynı zamanda gerçekten asıl tatilin ne demek olduğunu bilmemden kaynaklanıyor.
Tüm yaz ne mi yaptım... Bütün kış hayal ettiğim şeyleri yaptım.
Saatlerce bahçedeki sedirde hiçbir şey yapmadan yattım. İstanbul’da 24 saat gürültü içerisinde yaşamıyormuşum gibi, sedirde yatarken doğa haricinde gelen tüm seslerden rahatsız oldum. Gürültülere karşı şımardım, insan sesine tahammül bile edemedim. Geceleri huzurla uyuyabildiğim tek yer olan Akyaka’da istisnasız her gece mahallenin köpeği Duman tarafından uyandırılmaktan hiç şikayet etmedim. Duman’ın sabahlara kadar boşluğa havlaması, köfteli ağzıyla beni öpmesi, kendisini sevince elini teşekkür eder gibi uzatması en büyük mutluluklarımdan oldu.
Arada hiç uykum yokken çıktım odamdaki yatağımda yattım. Tüm kış bu anı beklediğimi hatırlayıp mutlu oldum. Dünyanın en güzel manzarasına bakan balkonuma baktım uzun uzun, ne kadar güzel bir balkon dedim, biraz da balkona çıktım. Acaba bu manzara, bu balkon tüm kış düşünüldüğünü biliyor mu, sevildiklerinin farkında mı diye düşündüm. Kesinlikle farkındalar gibi geldi yine bana... Balkonu ve manzarasıyla konuşan kaç kişi vardı ki? Hiçbir genç kızın veya kadının hayallerini süslemeyecek sıradanlıkta olan odama baktım, yatağımda yatıp uzun uzun. En ufak albenisi olmayan odam gözümde en harika otel odalarından bile daha güzel geldi yine. Dolabım İstanbul’daki dolabımdan daha büyük ve içinde İstanbul’daki kıyafetlerimden daha çok sevdiğim şeyler var, yani şortlar diye düşündüm. Sonra kalkıp dolabımın içine baktım. Yine çoğu kadının ilgisini çekmeyecek kıyafetlerle dolu olan dolabım sanki Vogue dergisinin sonsuza giden kıyafet bölümü gibi geldi gözüme. Bikinilerime, mayolarıma baktım, onlar da beni özlediler mi diye düşündüm. Onlar balkonum ve manzarası gibi değil, zaten hep mutlular gibi geldi, sanki ben olmasam da iyiler gibiler, bikini oldukları için sonuçta, tabiatlarında mutluluk var. Sevilmeye ihtiyaçları yok gibiler. Her yaz İstanbul’dan taşıdığım yazlık kremlere baktım, buraya nasıl da yakışıyorlardı. Sanki İstanbul’da kokusuzlardı ve Akyaka’ya gelmeyi bekliyorlardı mis kokmak için. İstanbul’dan gelirken giydiğim ve sadece orada kullandığım çantamı, giysilerimi sokuşturduğum kuytu köşeye baktım, bir süre daha benden uzak oldukları için mutlu oldum. Dolabımı açınca karşıma çıkmasınlar diye kaldırıp valizimin içine koydum onları, bana kışı hatırlatıp mutluluğumu engellemesinler diye.
Her sabah Akyaka’da uyandığım için mutlu oldum. Hava durumuna bakmadan, güneşli bir güne uyanma garantisinin mutluluğu ile güne başladım. Koştur koştur planlarla, denize gitmek zorundaymış gibi aceleyle kahvaltı yapmamanın keyfini sürdüm. Annemin reçellerinden yemenin denize koşmaktan daha mutluluk verdiğinin farkında olarak, bahçede kahvaltı yapmanın keyfini sürdüm. Çilek reçelini ekmeğime sürmenin dünyanın en güzel şeylerinden birisi olduğunu düşündüm, ensemi yakan yaz sıcağından hiç şikayet etmedim. Kahvaltıdan sonra yine sedirde yattım, sadece bahçeye, gökyüzüne baktım. Hiç tatil havasına girmeyen, sürekli kendisine koşturacak işler bulan annemi durdurdum, Türk Kahvesi keyfi yaptım. Tek derdimizin kahvenin yanında lokum mu çikolata mı yemeliyiz olmasından mutlu oldum. Bu sene aramıza katılan ve henüz pek içli dışlı olamadığımız bahçe salıncağımıza yattım arada, bana alışsın ve özlesin istedim, balkonum gibi. Salona sadece bahçe çok güneşli ve sıcak olduğundan girmekten, TV’de ne var hiç merak etmemekten keyif aldım, huzur buldum.
Bahçedeki arıları, örümcekleri babama şikayet ettim. Annemden her gün bir tatlı yapmasını bekledim. Annem yetmedi arkadaşlarından bile pastalar, börekler bekledim... Kahvaltılara, akşam yemeklerine gittim, kilo alır mıyım diye hiç düşünmedim. Hayatımda ilk kez bu yaz hiç kilo vermedim ve bunu hiç dert etmedim. Her sene hayatımızdaki keyif unsurlarını birer birer elediğimizi fark ettim ve vücuduma ne isterse verdim. Evden çıkmaya üşendim, hiç hareket etmiyorum diye üzülmedim. Spor yapmıyorum diye endişelenmedim, hasta mı oluyorum diye hayıflanmadım.
Tüm yaz tek bir derdim vardı o da yazın bitmesiydi. Şu an bahçede oturmuş, bu yazının yayınlanacağı gün İstanbul yolunda olacağımı düşünüyorum ve anlıyorum ki ben sediri çevreleyen perdeyi bugün, bu yaz, son kez bağladım. Bana yaz boyunca “yeter artık dön” diyenlere bunu, bu hisleri anlatamadım çünkü zaten anlamalarına da gerek yoktu. Akyaka beni anlıyordu.
Bu arada evet, denize de girdim ama bu, yazın yaptığım şeyler arasında en önemsiz olanıydı.
YORUMLAR