“Ölüm”ün Ölüm Yıldönümü
1940 yılını 1941’e bağlayan aylarda İkinci Dünya Savaşı’nın “etkileri” devam ederken, dünya devletleri komünistler ve kapitalistler olarak gruplaşmıştı. Doğu Avrupalılar Sovyetler Birliği “mantalitesi”ndeyken, Batı Avrupalılar “kapitalist” demokratik düzenin peşindelerdi. Avrupa’daki bu bölünmenin tam ortasındaki Almanya ise Batı’da Federal, Doğu’da ise Demokratik olarak ikiye ayrılmıştı.
Savaş bitince Berlin, ilk önce Fransa, ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği tarafından dörde bölünmüş, sonrasında ise doğu ve batı olarak ayrılmasına karar verilmişti. Doğu Berlinliler zaman içerisinde refah içerisinde yaşayabilecekleri Batı Berlin’e göç etmeye başlamışlardı. Bunu engellemek isteyen Doğu Berlin yönetimi 17 Ağustos 1961’de, fiziksel olarak Berlin’i ama aslında dünyayı, komünist ve kapitalist olarak ikiye ayıran Berlin Duvarı için ilk tuğlayı koydu.
Duvarın inşası bitince zaman içerisinde “yetersiz” kalan duvardan dolayı bu ölüm sınırı dikenli kafes teller, ikinci sıra elektrikli teller, mayınlar, gözcü kulelerindeki silahlı nöbetçiler, otomatik ateşlenen tüfekler ve benzeri engellerle güçlendirildi. Tabii insanoğlu her zaman olduğu gibi bu sınırı da aşmanın yollarını zaman içerisinde buldu. Tünel kazarak, sahte belgelerle, arabaların gizli bölmelerinde derken duvarın ömrü boyunca yaklaşık 5000 “kaçak” Batı Almanya’ya ulaşmayı başardı.
Doğu ve Batı Berlin’i ayıran bu duvarın ara bölgesinde bir ölüm tarlası vardı. Tarafsız bölge gibi algıladığımız bu alana giren insanlar, yaş ve cinsiyet gözetmeksizin ateş açılarak öldürülüyordu. Düşünsenize bugün sokakta yürürken, yanımıza tanımadığımız yetişkin biri gelip bize durup dururken vursa, öyle ya da böyle hepimiz karşılık veririz. Ama bize vuran 3 yaşında şirin bir çocuk olursa hiçbirimiz kızamayız bile. Ama o ölüm tarlasında, annesinin kucağındaki 3 yaşındaki bir çocuğa bile ateş açılıyor ve her kim olursa olsun öldürülüyordu.
Duvar; ölümün bile adının zikredilmesinden utanacağı, “ideoloji”nin ölüme dönüşmüş haliydi.
Bu duvarın inşası ile günümüzde hayal bile edemeyeceğimiz insanlık trajedileri yaşandı. Duvarın diğer tarafındaki işlerine gidemeyenler, akrabalarından ve sevdiklerinden ayrı kalanlar vb. için hem maddi hem de manevi bir çöküş yaşandı. Zaman içerisinde ABD bu “ayrımcılığa” ses çıkarmadığı için tüm dünya devletleri tarafından suçlandı.
Ta ki “Suikaste Kurban Gitmesinden 149 Gün Önce” Batı Berlin’i ziyaret eden ABD Başkanı John F. Kennedy’nin tavrını belli etmeye başlamasına kadar.
Aradan yıllar geçti ve 12 Temmuz 1987’de, Berlin’e 750. kuruluş yıldönümü için ziyarette bulunan dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, SSCB Genel Sekreteri Gorbaçov’a bu “utanç kapısı”nı açması için çağrıda bulundu.
Gorbaçov ise 7 Ekim 1989’da,Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni 40. kuruluş yıldönümü ziyaretinde “Yaşam geç kalanları cezalandırır” sözleriyle, duvarın yıkılacağı mesajını verdi.
1989 yılı sonlarında Doğu Berlin sokaklarında başlayan rejim karşıtı protesto eylemleri bütün ülkeye yayıldı. 9 Kasım 1989 akşamı yüzbinlerce Doğu Berlinli, Batı’ya geçmek için sınır kapılarına akın etti. Artık Doğu Alman Yönetimi’nin yapacak bir şeyi kalmamıştı ve sınır kapılarının hepsinin açıldığı haberini duyurdu.
3 Ekim 1990 günü Berlin Duvarı yıkıldı ve 28 yaşında hayata veda etti.
Ben de 3 Ekim gününü “Ölüm”ün Ölüm Yıldönümü olarak hissedip bu yazımı kaleme aldım…
Bir daha tarihin utanacağı ölümler yaşanmaması dileğim ile uzun ömürlü kalın…
YORUMLAR