Hayatımızın rengi nedir acaba?
Lacivert bir gökyüzü. Top gibi patlayan sarı yıldızlar, mavimsi bir sokağı aydınlatıyor. Gece saatlerinde açık kalmış bir kahvenin parlak sarı ve turuncu ışıkları, kaldırımdaki masa ve sandalyeleri her renge boyuyor. Daha ötelerde ışık yok. Netameli bir karanlık başlıyor oralarda…
Van Gogh'un ünlü 'Gece Kahvesi' tablosuna bakıyoruz. Sarılar, maviler kıvrım kıvrım birbirinin içine akmış. Tablonun sağ yanı, sarı - turuncuya kesmiş. Yeşiller ile lacivertler de onları dıştan çerçevelemiş. Kaldırımın turuncusu, kahvenin sarı - yeşil duvarı, masa ve iskemlelerin mavi ve lacivertleri, sokağın üzerine yağmur gibi yağan yıldızların sarı - beyazları tabloyu tam bir renk cümbüşüne döndürmüş. Renkler ipil ipil akıyor ve biz tabloya bakarken, renklerin mi gökyüzüne zıpladığını, yoksa yıldızların mı yeryüzüne doğru hücuma kalktığını anlayamaz bir hale geliyoruz.
Renk sarhoşluğundan sıyrılıp tabloyu seyretmeyi sürdürüyoruz. Derken fark ediyoruz ki, sağ kesimdeki o sarı - turuncu renk patlamaları içimize ılık ılık bir yaşama sevinci damlatıyor.
Yeşillere lacivertlere göz kaydırdığımızda ise nedensiz bir üzüntüye kapılıp gidiyoruz. Alev alev bir turuncuya boyanmış kaldırımda yükselen kahvenin sarı - yeşil duvarları yüreğimize sevinçten güvercintakla attırırken, masa ve sandalyelerin lacivertleri, mavileri, kapının kahverengisi, bu sevinci hemen önleyip, hayatın karabasan yanlarının da bulunduğunu, zifiri karanlık ormanlarda kaybolmanın da ihtimal dahilinde olduğunu hatırlatıveriyor bize...
Renklerin yani bir ışık kaynağından yayılan ışınların eşyalara çarptıktan sonra yansımaları sonucu gözümüzün algıladığı duyum olarak tanımlanan renklerin, ruh hallerimizi böyle med cezirlere sürüklemesi çok doğal aslında. Çünkü hangi rengin ruhumuzun neresiyle oynadığı bilimsel olarak kanıtlanmış.
Sözgelimi, demin anlatmaya çalıştığımız Van Gogh'un tablosundaki turuncuların, sarıların, yeşillerin içimizi çiçek dürbününe döndürmesi doğal. Çünkü tenimiz, ışık titreşimlerinin ve renkler ile onların dalga uzunluklarının içeriye girmesine izin veriyor.
İnsan ruhununun renklerle terbiye edilebileceğini savunan 'chakra' öğretisine göre, bir 'karınaltı' chakrası olan turuncu; ışığı, ateşi ve sıcaklığı hatırlatıyor. Bu nedenle de ruhu sevindirip, iyimserlik yayıyor.
O kahverengilerin, lacivertlerin bizi bumburuşuk hale getirmesinin nedeni ise bu renklerin frekanslarının kısa olması ve bu nedenle insanı sürekli uyarıp, kuşkuculuk ve güvensizlik yaratması.
Renklerden bahsediyoruz. Dünyamızın bin bir renginden ve onların bizde yarattığı değişik etkilerden söz ediyoruz.
Renkler ve kendimizle igili sorular var. Mesela hayatımızın rengi nedir acaba? Herkesin cevabı başka bir renk adı elbette. Ruhbilimcilere göre, hangi ruh halindeysek, o durumu yansıtan renklere gönül veriyoruz.
Mutsuz ve karamsar bir insanın daha çok gri ve siyah renkler giydiğini, sonbahar bulutlarının gri tonlarının insana hüzün verdiğini, güneşli ülkeler ahalisinin kıpır kıpır olmasına karşılık, güneşten yana nasipsiz kuzeylilerin, şen şakraklıkla ilgilerininin pek olmadığını da biliyoruz.
Kısacası renkler önemli. Var oldukları için önemliler ama insanları etkilemeleri açısından daha da mühimler. Japonya'da çok sık intihar olayının meydana geldiği bir köprünün iç bayıltan gri rengi, fıstıki yeşille değiştirilince, intihar olaylarının yarı yarıya azaldığı görülmüş.
Renkler hayatımızın ayrılmaz parçaları. Yağmurlu bir sabah beliriveren görkemli bir ebemkuşağı gördüğümüzde içimiz fıkırdıyor.
Gün geliyor, bir çift mavi göze vurulup, yemeden içmeden kesiliyoruz.
Ne renk bir mavi peki o gözler? Aşk acısından kurtulmak için sığındığımız ışıksız odalarda bile yangın mavisi gibi harlayan ya da jilet mavisi gibi çakan o mavi, ne renk bir mavi?
Açık mavi mi? Uçuk mavi, gök mavisi, deniz mavisi, boncuk mavisi, elektrik mavisi, göl mavisi, safir mavisi, petrol mavisi, Bodrum mavisi, Prusya mavisi, ufuk mavisi, lavanta mavisi, Türk mavisi, menekşe mavisi, azür mavisi, kobalt mavisi, cam mavisi, buz mavisi, çelik mavisi, çini mavisi, arduvaz mavisi, çivit mavisi, Çin mavisi, duman mavisi, maden mavisi, nehir mavisi, okyanus mavisi, kurşun mavisi, gökkuşağı mavisi...
Hangi maviydi vurgun yediğimiz o mavi gözlerin mavisi?
Dilimiz renkleri ifade etme açısından zengin. Güzel renk isimleri var Türkçede.
“Al, altınsarısı, aşı, ateşi, baruti, beyaz, boz, camgöbeği, çividi, ebruli, eflatun, erguvan, fıstıki, fildişi, firuze, fulya sarısı, gülkurusu, gülpembesi, gümüşi, kavuniçi, kızıl, kimyoni, kiraz, kuzguni, küfyeşili, külrengi, limonküfü, limoni, narçiçeği, nefti, samansarısı, şarabi, tarçıni, tirşe, yakut, yavruağzı, zeytinyeşili, zifirî, zümridî, baklaçiçeği, balköpüğü, güvercinboynu, güvercingöğsü, kazayağı, kızılşap, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapurdumanı, vişneçürüğü...”
Sait Faik, “Türkçede bitki, çiçek ve renk adlarını bilmeyen, hiçbir zaman hikaye yazamaz” demiş.
Haksız mı?
YORUMLAR