Yeniden merhaba!
Mevsimler geldi geçti yazmayalı; göçebe bir yaz, durulmaya çalıştığım bir sonbahar.
“Orada bir köy var uzakta” diyerek başlamıştım yazılarıma. Üç senelik Amerika maceramızı bavullara sığdırdık ve uzaktaki köyümüze döndük. Yaz benim için koşturmacalı ve yorucu ama bir yandan da bol kavuşmacalı geçti. Koşturmacalı şehir hayatına değil de küçük bir hayata dönecek olmak bu kararımız konusunda hep iyi hissetmemizi sağladı. İki yıl aradan sonra yaşadığımız kavuşmalar, sevdiklerimizin hop diye uzanabileceğimiz mesafede olmaları zaten paha biçilemez bir duyguymuş, hatırladık. Sürecin olumlu kısımları ağır bassa da uzun bir süre (Dört ay kadar) kendi evimize geçememiz, üst üste gelen aksilikler, düzensizlik, o insana kendini müthiş güvende hissettiren rutinlerden uzaklaşma fikri bizi çok zorladı.
Sonbahar bana heyecanıyla geldi. Üç senelik bir aradan sonra işe geri döndüm, uzaktayken de keyifle izlediğim Bodrum Çocuklar Evi’nin kocaman bahçesinde çocukların sesiyle kavuştum. Oğlum babasıyla keyifle geçirdi günlerini. Gün içinde çokça özleştik, akşamları heyecanla kavuştuk. Sonbaharın ortalarında nihayet evimize taşındık. Yerleşme, yeniden bir düzen oluşturma, günlük rutinleri oturtma sürecinde daha önce bir çok kez okuduğum, bebek beklediğini duyduğum bir çok yakınıma tavsiye ettiğim, Kim John Payne ve Lisa M. Ross’un yazmış olduğu “Daha Sade Bir Hayat” elimin altında bana rehber oldu. HTHayat’a dönüşümün de bu kitapla olmasını istedim bu nedenle. Hayatlarımızda hep çok fazla eşya, çok fazla seçenek, çok fazla bilgi ve çok fazla telaş var. Sadeliği, sakinliği koruyamamak ve ritimde kalamamak hep bu fazlalardan. Daha Sade Bir Hayat, bu “çok fazla”ların bizim ve çocuklarımızın hayatındaki etkisini vurucu bir şekilde anlatıyor ve adım adım hayatımızı nasıl sadeleştireceğimiz konusunda rehberlik ediyor. Evde sadeleşme konusunda Amerika’dan antremanlıyız sanırım; oradaki düzenimizin bir benzerini burada kurduk, benzerlikler bize iyi hissettirdi. Günlük rutinlerimizi oluştururken ise kitabı değişen ihtiyaçlarımızı, akışımızda nelerin iyi gittiğini, nelerin iyileştirilebileceğini, bizim için nelerin öncelik olduğunu düşünerek okumak çok iyi geldi. Ebeveynliğe dair 4 maddede neler kaldı bende, toparlayayım.
1- Evinizi düzenlerken az çoktur!
Evin her yerinde ortaya saçılmış oyuncaklar, onları toplamayan bir çocuk ve dolayısıyla sürekli etraf toparlayan ebeveyn tablosu tanıdık geliyor mu? Önce biraz gözlem yapıp ortada olan oyuncakları değerlendirin. Uzun zamandır ilgisini çekmeyen, onun için çok kolay ya da tam tersi çok zor olan oyuncakları kaldırın. Bu sıralar ilgi duyup ustalaşmaya çalıştıkları ve tekrar etmeye gönüllü olacakları oyunları, oyuncakları bırakın ortada. Dönem dönem aynı değerlendirmeyi yeniden yaparak oyuncaklarını değiştirin. Bu azaltma işlemiyle göreceksiniz ki çocuğunuz çokluk içinde bunalmayacak, sevdiği az sayıda oyuncak içerisinden rahatlıkla seçim yapacak, oyun süresi artacak, çok olduğunda değersizleştirdiği oyuncaklarıyla özlediğinde zevkle oynayacak. Seçim yapamayan, sürekli yeni bir oyuncak isteyen ve oyunca elde ettiğinde değersizleştiren çocuğunuzun tavrı farklılaşacak.
2- Düzenin 3 atlısı: ritim, rutin, ritüel
Çocuklar ritim, rutin ve ritüellerle hayatın öngörülebilirliğine, düzenine ve nabzına güvenirler. Burada kısa bir alıntıya yer vermek istiyorum: “Anlam tekrarlamada gizlidir: Bunu her gün veya her hafta yapıyoruz, çünkü bu bizim için önemli. Birlikte yaptığımız bu şey sayesinde birbirimize bağlanıyoruz. Birbirimiz için değerliyiz. Çocukluk dokusunda öne çıkan şey, Disneyland’a yapılan sükseli bir seyahat değil, her zaman var olan, tekrarlanan ve paylaşılan belli başlı düzenlerdir: aile yemekleri, doğa yürüyüşleri, uyku saatinde birlikte kitap okumak, cumartesi sabahları yenen krepler.
...birlikte yaptığımız şeylerle birbirimize bağlanırız. Ailece yaptığımız şeylerde bir düzen ve tutarlılık vardır.”
3- Yavaşlayın
Daha az acele, daha az plan birlikte olmak için daha fazla zaman demektir. Hareket etmeleri, sarılmaları, oynamaları, olmaları için zaman tanır. Hayatınızdaki planlanmış aktiviteleri azaltın. Haftasonlarını bale kursundan İngilizce dersine, seramik atölyesinden at binmeye sürekli planlanmış aktivitelerle kuşatılmış çocuklarla dolu çevremiz. Toprağın zengin ve verimli olması için nadasa ve dengeye ihtiyacı olduğu gibi çocukluk döneminin de ihtiyacı aynıdır. “Dinlenmeye ve yaratıcılığa zaman ayırmak, yapılan aktiviteleri dengeler; düşünmeye ve teşvik edilmeye zaman kalır; yoğun geçen günlerde sakin anlar yaşanabilir; enerjimiz korunur ve artar; serbest oyuna, sıradan günler geçirmeye; zamanlar derinleşen ilgi alanlarına zaman kalır; sıkılmaya zaman kalır; beklemenin keyfini ve neşesini sürmeye zaman kalır.” (s.200)
4- Çocuk olmalarına fırsat verin
Çocuklarımızı biricik bireyler olarak görmeye, onların bağımsızlaşmalarını desteklemeye çabalıyoruz. Bunu yaparken zaman zaman kantarın topuzunu kaçırıp onlara yetişkin gibi davranıyoruz. Yetişkinliğe uygun kararlar, bilgiler, davranışlar çocuklarımızın altından kalkamayacakları bir yük oluyor üzerlerinde. Kitapta her bölümün sonunda “hayal edin...” diye bir bölüm var. Bu bölümün hayallerinden bazılarıyla sonlandırayım yazımı.
• Bir ebevyn olarak, daha sakin, güvenli ve kaygısız olduğunuzu,
• Duygusal sağlığınızı korumayı amaçladığınızı; korkulardan ve sansasyondan çıkar sağlayan medyaya daha az maruz kalmak için önlemler aldığınızı,
• Pasif eğlenceler yerine, bir şeylerle meşgul olmanın ve ilgilenmenin çocuğunuzun hayal gücünü nasıl besleyeceğini, oynadığı oyunları nasıl zenginleştireceğini,
• Çocuğunuza düzenli bir hayat sunarak ve onunla güçlü bağlar kurarak, ona hayatı boyunca hizmet edecek güvenli bir sığınak yarattığınızı,
• Daha az konuştuğunuzda, başkaları tarafından dinlenme şansınızın artacağını,
• İçinde bulunduğunuz anları takdir ederek hayallerinizi beslediğinizi HAYAL EDİN!
Nasıl, güzel hissettiriyor değil mi? Belki kendinize hatırlatmak için sık sık gözünüze çarpacak bir yere “AZ ÇOKTUR!” yazıp kendinize sadeliğin gücünü hatırlatabilirsiniz.
YORUMLAR