Algı meselesi
İşin içinden çıkamadığım durumlarda hep kendime “Bir adım geri git ve tekrar bak her şeye dışardan” diyorum. Biliyorum ki hayatta her şey algı meselesi. İnsanların ve objelerin değeri onlara verdiğimiz değer kadar. Güzellik ve mutluluk kişiden kişiye değişen kavramlar. Doğrularla yanlışlar kültürden kültüre, nesilden nesile, kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Şartlanmalarımız, korkularımız, beklentilerimiz hangi hayatı hangi “filtre”den geçirerek deneyimlediğimizi belirliyor. Her şey ama her şey algı meselesi...Bunlardan bir kaçını sorguladım kendimce.
Belirsizlik
Gidişatı bilmek istiyoruz. Ne olacağını bilmediğimiz işler ve ilişkiler tarifsiz yoruyor bizi. Garanti istiyoruz her şeyde ve aslında garantisi olan şeylerden de sıkılıyoruz. Belirsizlik dolu dönemler tedirgin ediyor bizi. Oysa Anthony Robbins, bir seminerinde uzun uzun belirsizlikten bahsederken “tüm fırsatların doğduğu nokta” tanımını kullanmıştı. Mucizelere kapıların açıldığı an. Belirsizliği, heyecanla, dört gözle beklenen bir hediye gibi algılamamızı önermişti. Her şeyin “havada” olduğu bir zamanın her şeyi içinde barındırıran en mükemmel an olduğunu anlatmıştı. Korkusuzca ve kendinden emin bir şekilde karşılayabildiğimizde tatlı bir sürpriz hayat.
Başarı
Yüreği doyuran, hayata anlam katan, insanı “çoğaltan” başarılar en güzeli. Ne yazık ki çoğu kez farklı algılanıyor bu sözcük. Neyin başarısı? demek lazım belki de. Kime karşı, ne uğruına, nelerden fedakarlık ederek? Hep bir şeylerin peşinde koşarak hiç bir yere varmayanlar var, hep amaç odaklı yaşadıkları için istediği noktaya vardığında hakkıyla tadını çıkaramayanlar.. Pahalı ve güzel evleri olup da, gece yarılarına kadar çalıştıkları için evlerine sadece uyumaya gidenler var. Eskitilemeyen mobilyalar ve onlara göz kulak olan hizmetçiler tadını çıkarıyor bomboş evlerin... Bir de içindeki boşluğu alış-verişle doldurmaya çalışan, aldıkça alan ama hiç gözü ve yüreği dolmayanlar var. Başarıyı sadece maddeyle ölçenler. Dışardan göründüğü gibi değil her şey yani. “Hava atmayı”sevenler en yoksun kişiler olabiliyor bazen.
Yürek Acısı
Üzenler de olacak,kıranlar da, anlamayanlar da olacak, can acıtanlar da. Sevmek risk almayı gerektiriyor. Tüm ilişkiler için geçerli bu ve aksini düşünmek gerçekçi değil. Hep güneşli olmuyor hava ama oldu mu da keyfine doyum olmuyor. Cesurca yaşamak gerek,her şeye ve herkese rağmen safça ve özgürce sevmek. Kalp kırıklığından kaçarken garantici davrananlar yetişkin ve “büyümüş” sayılıyorsa eğer, hep küçük kalmak ve kocaman sevmek gerek.
Yaptığımız Hatalar
Yanlış seçimler yapıyoruz,vakit kaybediyoruz,haksızlık ediyoruz,doğru değerlendiremiyoruz,bir yerlerde bir şeyleri bozuyoruz bazen. Sonra da kendimize kızıyoruz, bir türlü unutmuyoruz; fimi geriye alıp o mutsuz kareleri tekrar tekrar seyrederek kendimizi cezalandırıyoruz. Oysa o zaman, o şartlarda doğru bildiğimiz neyse onu yapmışızdır. Liseyi bitirirken ortaokuldaki defterlerimize göz atıp da yaptığımız yanlışlarla dalga geçmemiz ve kendimizi küçük görmemiz kadar saçma bu yargılayışlarımız. Bilmiyorduk,öğrendik, büyüdük ve geliştik, hepsi bu. Hayatımızın her alanında yaptığımız hatalar bizi bugünkü doğrularımıza daha yaklaştırmak içindi. Hepsi güzeldi yani, hiç biri “kayıp” olarak algılanmamalı. İnsan kendine karşı merhametli olmalı biraz, bilinçaltında yerden yere vurmamalı. Kendini hoyratça seven, aşkını, ailesini,dostunu da harcar bilmeden, hata kaldırmaz çünkü, “her şey insanlar için”diyemez. En büyük hata bu belki de...
Sevgiyle kalın,
YORUMLAR