Kedi ve kadınlar
İstanbul’un göbeğindeki bir semt için fazla garip unsuru bir arada barındıran bir mahalleydi. Küflü garajı olan, çift girişli bir apartman ve ön kısmında bir gecekondu diğer tarafında iki bloklu bir apartman daha… En sevdiğiniz oyunlar yeni büyüyen sokak aralarındaki inşaat sahaları haliyle.
Küf kokulu garajın önünde top böcekleri yarışına girişmeden önce tanıştım onunla. Siyah beyaz tüyleri vardı. Samur gibi. Tuhaf kokuyordu. Tüylerini ne kadar temizlese de çöpün kokusu sinmişti üstüne. Bazen mahallede içilen demlik demlik çayın artıkları kokuyordu kafası bazen de çürük karpuz. Karnı hep şişti. Anlamıyordum o zamanlar, hamileliğin annelere özgü bir şey olduğunu sanıyordum. Hayvanların hamile kalması hakkında düşünme yaşımda değildim yani… Beni her gördüğünde hızlı adımlarla yanıma geliyor bacaklarımın arasında dolaşıyor kafasını kaldırıp yüzüme bakıyordu.
Onu sevmek için garajın köşesindeki yosunlanmış duvarı tırmanıp, kollarımı iki yana açardım. Gövdemden dolaşır, kafasını çeneme değdirir tüm kokusunu üzerime bırakırdı. Akşamında kaçınılmaz son olur, her türlü pislikle haşır neşir olduğum için sırtımdan itibaren pire istilasına uğrardım.
Yıllarca kedi piresinin beni ısırdığını sandım. Sonra öğrendim ki kedi piresi ısırmıyormuş. Beni ısıran o küf kokan garajdan kaptığım pirelerdi. Annem pireli kedileri sevmemi engellemek için beni sokağa çıkarmamaya başladı. Sonuç: evden kaçtım. Siyah beyaz kediyi buldum. Adını “İnek” koymuştum. Sadece onu sevip, arkadaşlarıma oynamayıp eve döndüm. Bir süre böyle gitti. Mahallenin en yakışıklı çocuğu Çağlar da kedileri seviyormuş meğer. Beraber “İneği” sevmek için oyundan vazgeçtik. Sonra başka çocuklar da bize dahil oldu. Tüm mahalle “İnek” sevgisi yüzünden sessizliğe büründü. Herkes benim kedimi sevmeye geliyordu. Ona yemekler getiriyor, kucağına almak istiyor, bana sorular soruyorlardı. Artık ondan sorumluydum…
Kalbinin derinlerinde hissettiğin bir sevgi bu. Hala izliyorum kedileri. Gün içinde yolda gördüğümde temas etmeye çalışıyorum. Var olmayan bir ses tonuyla değil bilindik bir sesle gidiyorum yanlarına. Kendi sesimle… Bazıları agresif, bazıları çekingen, bazıları umursamaz, bazıları sevgi dolu ve bazıları bezgin. İnsanlar gibi… Kadınlar gibi. Adamlar gibi.
Ve insanlar arasındaki mecburi cinsiyet ayrımını yapıyorum bu noktada. Kediler kesinlikle dişi canlılar. Beraber olduğunuz kişiyi dinleyin, anlayın ve bir kediyi sevmesini izleyin. Bir kadını sevmesinden farklı bir şey görmeyeceksiniz. En azından ben göremedim. Erkekler, kadını nasıl seviyorsa kedileri de öyle seviyorlar…
Bazıları hoyratça yaklaşıyor kedilere. Vahşi seviyor. Isırıyor, hırpalıyor, zorla sarılıyor, sıkarak çığlık atmasına neden oluyor. Yazık ki sevgiyi ifade etme biçimi bu adamın. Hayatındaki kadını da öyle seviyor. Sıkıyor, bunaltıyor, hapsediyor, zorluyor…
Bazıları avucunun içiyle seviyor kedileri… Kalbini kadının saçlarında dolaştırır gibi. Bırakıyor ellerini kediye. Kedi dolaştırıyor kendini adamın ellerinde. Adam sakince, içten sevdikçe kedi heyecanlanıyor adamın karşısında... Avuç içiyle kedi seven adamlara bayılıyor kedi ruhlu kadınlar. Ve biliyorlar kedi sevmeyen adam kadın ruhundan anlamıyor. Onlara su canlıları lazım kedi değil.
YORUMLAR