İkizlere takke!
Pazar gününün muhteşem naifliği içinde kendimi salmış, sokaklarda dolaşıyordum. Günlük kıyafetlerin yerini pespaye denilebilecek şeyler almıştı. Bere, eşofman, alakasız renkli bir spor ayakkabı... Şehrin bir yerlerinde kalabalık içinde bağıran insanlar görüyorum uzakta. Brandalar, meyve ve kereviz kokusuna karışmış balık kafaları… Semt pazarındayım. Muhteşem bir kaos. Tombik teyzelerin naylon poşet izi olmuş elleri daha ne kadar dolabilir diye düşünürken başka bir dünyaya ait seslerle bulandı zihnim. ÜTÜBEZAN diye bağırıyor esmer abi. Ütübezan ne?! Gözlerim fazlasıyla bozuk olduğundan elinde salladıklarını anlayamadım. Bildiğimiz ütü tahtası üstüne serilen zigalardan satıyor işte. “ÜTÜ BEZİ AL!” demeye çalışıyor. Edilgen bir kişiliği var satıcının. Yanından minik ayak hareketleriyle uzaklaşmak lazım.
Biraz daha ilerlediğimde portakalı tutup kalabalığa doğru sıkan 30’lu yaşlarındaki genci görüyorum. Belli ki mahalledeki spor salonuna gidiyor. Yoksa mümkün değil o portakalı tek avucunda sıkıp suyunu çıkarması. Yüzünde portakalı sıkmaktan haz alır bir ifade var. Nedenini biraz yavaşladığımda anlıyorum. Önünden geçen sarı saçlı, mickey mouse desenli tay giymiş ablaya caka atıyor. PÖRRTEKALLL- TATLI! – SULU!- PÖRTEKALL- AL!! GÜZEL ABLAM! ALL!! Erotik film mi çekiyorsun portakal mı satıyorsun deyyus?
Hafif sinir bozukluğuyla biraz daha ilerliyorum. Marulu ıslatıp sünger gibi kullanan abinin önünden geçtikten sonra gerçek erotizmi görüyorum. İç çamaşırı tezgahı… Ne yapıyorsunuz? Gerçekten neden yapıyorsunuz bunu? İç çamaşırını üstüne tutup “Bu bana olur mu? Pardon beyefendi bunun numarası kaç?” demek oluyor mu? Sizin gibi bir hanımefendiye hiç yakışıyor mu bu tip hareketler. Donunu yıkayıp, telde içlere asan ablam pazardan çamaşırı alırken neden aynı hassasiyet içinde değilsin?
Adam pazarlamanın ötesine geçiyor bir noktada. Donların üstüne gri çorapla çıkıp memişlerine tutturduğu leoparlı sutyenle “İkizlere takkeee!” diye bağırıyor! Alegorin yerin dibine batsın bu bir, o göbekle az yaşarsın bu da iki!
Kadınlar büyülenmişcesine seçiyor da seçiyor. “Bu işte bir terslik var. Olmaz böyle!” diye bağırasım geliyor. İşte tam o noktada gülüyorum. Dali bu yüzyılda yaşasaydı çok fena malzeme çıkardı kendisine. Yok mu sürrealist genç ressam. Çizsin! Donlar üzerinde hakimiyet kuran leopar desenli sutyen giymiş pazarcı koysun eserinin adını. Ben alırım. Evimin başköşesine koyarım. Adını söylemesi zor bir eser olsa da sürrealizmin gereği budur. Çizsin o, ben alırım!
Fakat kabul etmeliyim ki seks satar. Bunu da bir pazar gezintisinde metotlamış oldum hadi hayırlısı…
YORUMLAR