Olasım var
Kendimi bildim bileli tuhaf insanlardan oluşan bir çemberim var. Sokaktaki şarapçı zilyar tane insanın içinden beni görür selam verir, dünyanın başka yerindeki absürd hikayeli adamlar yine beni bulur, krize girmiş taksiciler yardım çağrısı için yanımda durur...
Bela paratoneriyim diyorum çoğu zaman bu duruma. Başka açılardan bakınca bela gibi gelmiyor. Herkesin bir çizgisi, yolu var bu dünyada. Benim amacım da tuhaf hikayeleri olan insanları tanımak besbelli. Binbir hayat görüyorum bu şekilde. Zihinsel bir yolculuk gibi. Astral bir seyahat içinde dramatik ve tuhaf hayatlara girip çıkmak gibi. Gibi diyorum çokça çünkü bilmiyorum bu hissiyatı nasıl tasvir edebileceğimi. İçten oluyor hepsi hikayelerini anlatırken. Dinliyorum ben de. Dinlenilmeye çok ihtiyacımız var bunu anlıyorum onlar konuşurken.
Haziran ayının da ayakkabı kutusuna konulduğunu düşündüğüm bir zaman dilimi içindeyim. Parka gidip güneşin otellerden sızan ışığına uzandım. 20 dakika sonra hişt pişt sesine uyandım. Yüzü herkesin yüzüne benzeyen adam oradaydı. Uzaktan iletişim kurmaya çalışıyor.
- Bacım sigaran var mı?
- Ayağına mı getireyim gel al. dedim. Ters oluyorum bazen güneşsizlikten...
Yanıma geldi çöktü bir anda. Tütünü uzattım "al kendin sar" dedim. "Bilmiyorum sarmayı" dedi. Sardım bir tane. Kalan üç kibritimin ikisini ziyan ederek yaktı sigarasını. Güneşe taktım kafayı. Yanımda durdukça güneşi alıyor gibi geldi.
- Bacım sana bir şey anlatayım mı? Bacım diyorum da ağız alışkanlığından öyle denir ya o yüzden...
diye girizgah yaptı.
- Kardeş anlatma. Dinlenmek istiyorum. Hiç konuşasım yok. dedim
Bunu hiç dememişim gibi anlatmaya başladı. Utandım sonra kendimden. Konuşmak istiyor işte. Konuşsun. Kulaklar beyin kadar bedava.
5 parmağını açıp kafasını bana uzatarak parmaklarını teker teker kapatmaya başladı.
- Abla insanda 5 nalet vardır. Kin, öfke, nefret, intikam, sevgi.
- Sevgi olmadı oraya sanki.
- Bence de olmuyor. Sevgim yok. Nefret doluyorum. Karımdan boşandım. 2 çocuğumu da öldürdüm. Manisa'dan geliyorum.
Evlilik programına katılan adaylar gibi anlattı birden kendini. "Neden bunca insan içinde gelip bana anlatıyorsun sen bunları" diye sordum. Arada sigarasından ince nefesler alıp göz teması kurmaya çalıştığını farkettim. Gözümün içine bakarsa anlayacakmış merhametli olup olmadığımı. Şeytan almış onu. Öyle diyor. Karanlıklarda kalmış. Güneşimi paylaşmayı teklif ettim ben de.
- Uzan şuraya güneş ısıtsın seni. Rahatlarsın belki. Olmadı 3-4 saat yürü, iyi gelir...
Yeniden tekrarlamaya başladı sözcüklerini. Güneşe döndüm ben de. Melodi gibi geldi sözcükleri. Aniden ayaklandı sonra. "Yürümeye mi gidiyorsun" dedim.
- Görüşürüz Fatma. Kendine iyi bak. Biz hep buralardayız. Bir şey olursa havuzun oraya gel. dedi.
Delilik anını paylaşasım var. Serengeti'de ağaç olasım var, Amsterdam'da bir kafede lamba olasım var, parkda kumral bir kız gibi uzanan sokak köpeği olasım var. Öteki olasım var. Buralar daha güvenli sanki...
Deliliğin popüler olmadığı anlara davet ediyorum herkesi. Bolca Fatma var. Neredeyse hiç siyaset yok. Ego hiç mi hiç...
YORUMLAR