İranlı bir kadının Türkiye gözlemleri
Birkaç ay önce tesadüfen tanıştığım Tahranlı Havva’nın hikayesini anlatmak istiyorum size. Havva’nın hikayesi noktaları birleştireceğiniz bir hikaye olsun…
Tahran Üniversitesi Mimarlık bölümünü bitiren fakat diplomasını alamayan Havva’nın hikayesi son zamanlarda duyduğum en ağır, en korkunç hikayelerden birisi. İslam Devrimi’yle beraber değişen İran’da yaşayan biri olarak İslam'ı ve neye inandığını sorgulamakla başlamış olaylar. Doğuştan Şii mezhebine mensupken Nakşibendi mezhebini kabul etmeye karar vermiş. “Dinimi bu şekilde yaşamak istedim” diyor özetle. Üniversitenin mescidinde namaz kılarken ahlak polisi okul görevlisi kadın ellerini göğsünde birleştirerek namaz kıldığını fark ediyor (Şii’ler ellerini yana sabitleyerek namaz kılıyor.) Bunun üzerine Havva’ya neden bu şekilde namaz kıldığını sormaya başlıyor. Ahmedinejad iktidarının getirdiği korku cumhuriyetinde bu gibi bir soruya "sanane" deyip geçemiyorsunuz… Atlatma cevaplar verse de kadın Havva’nın peşini bırakmıyor ve bir örgütle bağlantısı olduğunu düşünüyorlar.
Konu sonunda Havva’nın Hizbullah tarafından öldürülme ihtimaline kadar yaklaşıyor. Üniversitedeki ahlak polisi kadının Havva’ya söyledikleri buradan bakınca korkunç olsa da Havva için bir hediye… O öyle diyor. Ahlak polisi “Örgüt mensubu olduğunu söylersem seni ve aileni öldürürler. Ama sen iyi bir insansın. Bu yüzden canını bağışlıyorum…” diyor ve canını kurtaran Havva diplomasını almadan apar topar İstanbul’a geliyor.
Diplomasını almak onun için bir şey ifade etmiyor. Canı kurtulduğu için onu affeden kadına teşekkür ediyor…
İran’da her gün 3 üniversite mezunu ülkeyi terk ediyor. Sadece Los Angeles’ta 2 milyona yakın İran’lı yaşıyor. ABD’de sırf bu yüzden Tehrangeles diye bir bölge var… Şu anda bilinen göç rakamı 5 milyon…
Akademisyenlerin işlerine bir gecede son veriliyor ve yine aynı gecede diploma verilen Ahmedinejad yandaşları şu an üniversitelerde akademisyen olarak görevdeler...
Halkın mücahitleri olarak anılan Ahmedinejad karşıtları hükümet tarafından “münafıklar” olarak adlandırılıyor. Ve terörist ilan ediliyorlar. 5 kişi bir araya gelip sohbet edilemiyor, çünkü bu bir örgütlenme...
İran’da en son 2009 yılında hükümet karşıtı protesto yapan 79 kişi öldürüldü. Akademisyenler ülkeyi terk etti. Ve hükümet akademisyenlerin ülkeyi terk etmesinden dolayı huzursuz değil. Aksine batı bilimini savunan bir zihniyetin gitmesinden memnunlar…
Havva’ya Türkiye’deki olayları ve onun bakışından Türkiye’yi soruyorum: “Sizin İran’dan bir farkınız yok. Sizde sadece mollalar yok. Devlet üniversitelerimiz Hizbullah’ın elinde. Dünyada en çok polis olan 3. ülke İran… Halk polisten korkuyor ve kimse huzurlu değil. Devlet telefonlarımızı dinliyor, sokakta, havaalanında polis bizi nedensiz yere gözaltına alabiliyor. Tanığım birçok insan işkence gördü ve öldü” diyor.
Türkiye bu kadar İran’a benziyorsa aynı duruma gelmemiz sence ne kadar sürer diye soruyorum: “Buraya gelen tüm İranlılar, İstanbul’un 35 yıl önceki Tahran’la aynı olduğunu söylüyorlar. Üzgünüm…” diyor ve ekliyor “İran’da kendimi daha güvende hissediyorum. Çünkü İran’da bombalar patlamıyor…”
Müsaadenizle birleştirdiğim noktalardan bir yol seçmeye çalışacağım. İnsanların yüreğine korku salanların ülkesinde kollarımız bedenimize yapışmış bir halde gözlerimiz birbirimizi suçlarcasına bakıyor. Kaçacak bir yer kalmayınca, bombalar tanıdıklarımızın canını alınca ne gitmeye gücümüz kalacak ne de kendimizi korumaya…
YORUMLAR