“An”ı yaşamak
Sinemaya gidiyoruz
- Anne mısır alacak mıyız?
Mısır alıyoruz?
- Anne dondurma alacak mıyız?
Film bitiyor.
- Anne eve mi gideceğiz yani?
Bunlar en basit örnekler. Hep bir, iki adım sonrasını düşünerek ona göre o an ne hissedeceğine karar veriyor resmen. Son günlerde en sık kullandığım cümle: “Yeter artık ama şu anın tadını çıkarsana baka bir şey düşünmeden...”
Ne kadar anlıyor, ne kadar uygular bilemiyorum. Henüz 7 yaşında. Fakat sanırım biz annelerin kaldıramadığı bir durum var. Çoğul konuştum çünkü hafta sonu tam iki buçuk gün boyunca 20 çocuk, 20 anneydik. “Güzel bir şey yaparken mutsuz olmalarına tahammül edemiyoruz.” Arkadaşlarıyla beraber bir şeyler yaparken o sırada sonrayı düşünüp üzülmesini istemiyorum. O nedenle de sürekli “anı yaşa” diyorum. Yüzünü asık görsem “yine ne oldu acaba” diye kendimi kemiriyorum.
Sanki kendim yapabiliyormuşum gibi! Mesela bu yazıyı yazarken tadına varsam, sonra yapacaklarımı düşünmesem… Bir yolculuğa giderken uçağa binmeden önce keyfine varmaya çalışsam, ya bir şey olursa diye o keyfi inişe saklamasam, beş sene sonrasını düşünmesem, açıp bir anda ilgili web sitesini ne zaman emekli olacağımı, ne kadar ödeyeceğimi hesaplayıp oflayıp puflamasam, bir şey paylaşırken sekiz adım sonrası gelmese aklıma...
Ben becerebiliyor muyum, çocuğa sürekli aynı şeyi söylüyorum... O en azından soruyor sonrasını ama sonra o ana geri dönüyor. Biz dönebiliyor muyuz? Sanırım, kendim yapamadıkça onun yapabilmesini daha çok istiyorum. Tıpkı annelerimizin bize söylediği gibi: “Ben yapamadım, sen yap. Ben okuyamadım sen oku. Ben gidemedim sen git.” Şimdi çok daha iyi anlıyorum bunun nedenini. Anı yaşamaya takmam da benim yapamamamdan kaynaklanıyor olsa gerek.
Fark ettim ki bunu yapan tek çocuk benim kızım değil. Bütün çocuklar aynı şekilde. Hep sonraki adım düşünülüyor. Çünkü naifler. Çünkü dürüstler. Çünkü akıllarına geleni çat diye söyleme gücüne sahipler. Aslında o andan keyif alıyorlar, sadece sonrasını bilmek istiyorlar. Bizim gibi saatlerce bir konuyu kurcalamıyorlar. Bir şey olmadığında üzülüyor, gerekirse ağlıyor, sonra da başka bir şeye odaklanabiliyorlar.
Takan biziz. Takan benim. Uzatan da benim. “Of neden mutlu olamıyor? Bak görün mü yine canım çıktı ama yine mutlu edemedim?” diye büyüten de benim, uzatan da.
O soracak. Hep soracak. Benim buna alışmam, mutsuz olmadığını kendime hatırlatmam lazım. Ve belki de asıl benim “an”ı yaşamam lazım. Elimdeki kahvenin tadını çıkartarak, evin her köşesinde yazı yazabilme özelliğine sevinerek, evde oturmuş bilgisayar başında iş yaparken işe gidermiş gibi giyinmeye gerek olmadan takılabildiğime gülümseyerek…
39 sene yaşayamadım “an”ı pek. Belki de kızımla bu yaşadıklarım bana ders niteliğindedir. Onun mutsuz olduğunu düşünerek aslında kendime ayna tutabiliyorsam, o halde bir şeylere el atmanın zamanı geldi demektir. Sevgili korkularım ve endişelerimi bir kenara bırakıp, bu baharla beraber kendimi “an”ı yaşamaya davet ediyorum. Sizi de… Ve bu sırada tabii ki akıllanmadım. Öyle sorular geldikçe “Ama kızım anı yaşa lütfen” demeye devam edeceğim. İstediğin kadar kitap oku, istediğin kadar seminere git, bazı “anne cümleleri” ciğerden geliyor.
YORUMLAR