Dedem

En son annemleri taşımam lazım dedim, yazdım, orada kaldım...


Taşınma rahattı, temizliği, eşya yerleştirmesi derken ikinci gece evlerinde kalabildiler. Babam kendini yok yere öyle bir germişti ki rahat hissetsin diye ikinci gün evi sanki 5 yıldır oradalarmış gibi yerleştirdik. Mahalle güzel, ev cici... İçim rahat yani evleri açısından.


Irmak'la bir gece orada kaldık annemler yerleştikten sonra... Hatta sizinle paylaşmak için kolay taşınmanın ipuçlarını yazmıştım da sonra yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum onun yerine...


Her hafta bir gün kalacağımız söz vermiştim de... Tepetaklak olduk... Bir çarşamba taşındılar, diğer Çarşamba dedemin (87) yoğun bakıma kaldırıldığı haberini aldık. 17 aydır yatalak olduğu, geçen seneye kadar günde 2 paket sigara içtiği ve ciğerleri iyi olmadığı için görülmesi beklenen akciğer enfeksiyonu, solunum yetmezliği... Covid testi negatif çıktı ancak yine de gidemedik acile, yoğun bakıma kaldırılması gerekti, 8-10 saat yoğun bakım aradık en sonunda İstanbul'un diğer ucunda bulduk. Yoktu, yoğun bakımda yer yoktu.


Hastaneye gitmek istedik, doktor "gelseniz de göstermem, içeri almam sizi" dedi. Haklı da... Elimiz kolumuz bağlı oturmak ne demekmiş, onu gördük. Her gün belli saatlerde hastaneden telefon bekledik. Zaten hep aynı şeyi duyuyorduk, durumu ağır. Geçen hafta pazar tansiyonun da düştüğünü öğrendik, ertesi gün de kötü haber geldi.


Irmak'ı abimlere bıraktım, annemin yanına gittim. Pandemi olmasa, göremesek de yoğun bakım önünde beklerdik biz. Oysa hastaneye adım atamadık. Abim ve dayım işlemleri yaptılar, biz gece 10'da Karacaahmet'ten cezane arabasını uğurladık, diğer iki dayım dedemi orada karşıladılar ve canım dedem ertesi gün 52 yıldır söylediği, istediği gibi Ankara'ya babasının yanına defnedildi.

Yapabildiğimiz tek şey cenaze arabasını uğurlamaktı. Yoğun bakıma hastaneye gidemedik, cenazeye gidemedik. Çok düşündüm annemi alsak gitsek diye ama... Yolda ihtiyaç için, yemek için durmak gerek, orada kimsenin evine girilmeyeceği için bütün gün soğukta beklemesi gerek. Akciğerleri hassas, 66 yaşında ve şeker hastası. Bu riski alamadık. Dayımlar da oradan "abla sakın" dediler. Bütün aile aynı fikirdeydi de sosyal medyadan bana gelen mesajları görseniz ooo... Efendim o riski nasıl almamışız? Amma bencilmişim(z)... Şimdi orada "kendimden korkmuyorum ki annem için, kalp hastası babam için durdum" demeye de gerek yok. Engelledim gitti...


Çok üzgünüm, cidden çok üzgünüm ama içimden sürekli Allah sıralısını versin, unutturacak acı vermesin diye dua ediyorum. Dedemin duası için toplanamadık, kardeşler birbirine sarılamadı. Görüntülü konuşuyoruz, elimizden geleni yapıyoruz.


Biz 20 ayda üç canımızı kaybettik. Anneannem, 10 ay sonra dayım, 10 ay sonra dedem. Dayımdan hemen sonra karantina başladı, saramadık yaralarımızı.


Üzüntüm hep içimde. Bazen bütün gün onlarlayım, bazen ağlıyorum, bazen gülerek anıyorum. Bunu sosyal medyaya yansıtmayı sevmiyorum. Dayımı kaybettikten sonra uzun uzun yazmıştım. Burada da veda ettim dayıma, bize film gibi bir hafta yaşattı, hiçbir saniyesi aklımdan çıkmıyor. Ancak biliyor musunuz sonra "keşke böyle yapmasaydım" dedim. Her evde bir üzüntü var, her evde bir dert var. Hem kimseyi üzmek istemiyorum hem de yazarak üzüntümü katlamak istemiyorum. Zaten yaşananları hiç yazmadım, kaybettikten sonra paylaşmıştım. Keza dedem için de öyle. Üzüntüm içimde kalsın, buralara yansımasın dedim de ah dedim de... Topa tutuldum iki gün sonra bizim nişandan bir fotoğraf paylaşınca.


Dedeme saygısızmışım! Ben! Saygısız! Uzun uzun cevap verdim, baktım o hadsize annem yazmış. Babasını kaybeden annem, o kişiye cevap yazmış! O yazanın, yazanların, yazmaya cesaret edemeyip de sinsice o kötü yorumları beğenenlerin benim gibi iyi bir evlat ve torun olmadıklarına öyle eminim ki... Onların her şeyi "çevre ne der?" diye yaptıklarına, sevgilerinin saygılarının göstermelik olduğuna, gözyaşlarının bir sahte olduğuna öyle eminim ki... İnsan akrabaları, sevdikleri için yaptıklarını yazmaz, anlatmaz. Göstermelik değil gerçektir çünkü yaptıkları. Ama bu tip insanların minicik bir iyiliği bile yedi dünyaya duyurduklarına eminim. Anneannem, dayım, dedem, hiçbiriyle ilgili bir "keşke"m yok. Vicdanım öyle temiz ki...


Bu sosyal medyada duyar kasmaya çalışan klavye kahramanlarının ne içleri temiz ne ilişkileri gerçek. Artık buna sonuna kadar inanıyorum. Tek bir fotoğrafa insan yargılanmayanlara da aynısı olsun, onların da kalbi böyle kırılsın. Sosyal medyada iyiler yüzde 99, ancak o yüzde 1 bile insanı öyle üzüyor ki...


Zaten pandemi, maddi manevi sorunlarla boğuştuğumuz şu günlerde kötü gözler, vicdansız insanlar hayatımızdan uzak olsunlar. Zaten endişelerin dorukta olduğu, zaten korkuların hiç geçmediği bu dönemde sadece bize iyi gelenleri görelim.


Dedem, canım dedem. Biliyorum gittiğin yerde iyisin. Anneannemle buluştun, dayımı görünce şaşırmışsındır, sana söylememiştik biz. Biraz kızmışsındır da hemen affetmişsindir sonra. Huzur içinde yat dedecim.


Ve siz... Lütfen dikkat edin. Yoğun bakımda yer bulamadık, çok ama çok zor bulduk. Bunun daha ötesi yok! Hâlâ bu hastalığı hafife alan, hâlâ bir şey yokmuş gibi davrananlar var ve buna i-na-na-mı-yo-rum!


Böyle bakınca, yazdıklarımı okuyunca bazen ruhsuz geliyor ne yalan söyleyeyim de hepsi içimde işte. Yazarken aktaramadığımı Psikolog arkadaşım Ayben Ertem'in dediği gibi duygularım benimle, yanına yeni duygular ekleniyor...


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.