Zor sorulardan kaçmak...
Yukarıdaki cümle benim için değil, baba kişisi için pek uygun. Zor sorulardan kaçma konusunda uzman, hatta doktorasını bile verdi!
Ben nasıl oldum? Doğmadan önce bebek dünyasında mıydım? Sizi mi seçtim? Ölüm nasıl bir şey? Ölen geri geliyor mu? Ne giydiriyorlar gömerken? Organlara ne oluyor? Ölürken ne hissediliyor?
Gibi gibi gibi… Irmak sürekli soruyor, Arkın sürekli kaçıyor. Manzara aynen bu. Hele ki ilk soruyu yıllardır soruyor. Yaşına göre de cevap veriyoruz. Uzmanlara danışarak. Kitap karıştırarak. İlk başlarda “hep kıvırcık saçlı bir kızım olsun istedim, karnıma geldin” diyordum, üç yaş civarında. Sonra baba ve anne birbirini severse diye değişti, sonra özel anlar dedik, anne baba arasında bir şey dedik, kimi zaman da gayet net konuyu değiştirdik. Bir gün, bir toplantıda çocuk psikolojisi hakkındaki kitaplarını severek okuduğumuz Dr. Haluk Yavuzer ile tanışmıştım. Bu sorularla köşeye sıkıştığımı anlatmış, ne yapacağımı sormuştum. Cevabı netti: “Bu anlattıklarınızdan sonra daha fazla detaya girmek yok, icabında konuyu değiştirebilirsiniz” Aynen de öyle yapıyorum. Uzun süre olmayacak da o detay. Bebek dünyası diye bir yer olmadığını biliyor artık. Karnımda oluştuğunu da. Ama işte ısrarla soruyor bazen. Hani belki bir an yakalarım ve anlatırlar diye… Özellikle bir de bu aralar çevremizde çok hamile var. Bundan dolayı da konu gündemden düşemiyor. Bir de ben artık “Bazı şeyleri büyüdüğünden öğrenmen gerek, sana her şeyi anlatamam şu anda” diyebiliyorum. Eskiden bizim anne babaların dediği şekilde değil de, daha yumuşak bir tonla. Açıklayarak. Kafasının karışacağını ve bunu istemediğimi söylüyorum. En çok bu taktiğimi seviyorum.
Hadi o konuyu geçtim, ölümle ilgili öyle şeyler soruyor ki. Ben, ki manyak anne lakaplı insan modeli, sürekli içimden “Allah korusun” diyorum, tahtalara vuruyorum çaktırmadan, cevaplarken ter içinde kalıyorum. Arkın ne yapıyor? Soru geldiği an kaçıyor. Odayı terk ediyor resmen. Arabadayken hemen birine telefon açıp onunla konuşuyor. Efendim cevaplayamıyormuşmuş, hata yapmaktan korkuyormuşmuş. Tamam da, peki ya ben? İnsan değilim ya, korkmuyorum sanki! Zaten tüm bu soruları “korkutmadan, abartmadan, normal bir şey gibi” açıklayacağım derken nasıl kasıyorum bünyeyi, anlatamam. Biz ne kadar tepki verirsek o kadar korkuyorlar çünkü…
Birkaç ay önce Kapadokya’ya gittik. Peri Bacaları’nı dolaşıyorduk. Minik kapıdan içeri girdik. Yani Irmak ve ben rahat rahat girdik de Arkın az buçuk zorlandı cüssesi nedeniyle. Neyse işte gezerken birden mezarlara denk geldik. Eski kiliseymiş. Temsili bir iskelet vardı mezarda. İçimden “hah soru geliyor şimdi” derken bombayı patlattı çocuk. “E anne neden bu adamın sadece kemiklerini gömmüşler? Organları, elleri, kolları, ağzı, burnu nerede?” Bu kez ben kapıya kaçmak için yöneliyordum ki, o zorla içeri giren adam birkaç saniyede toz oldu. Merdivenleri de kaçar adımlarla indi. Peri Bacaları’na giriş beş dakika, çıkış 5 saniye!
Irmak bana bakıyor, ben ona… Yine yettiğimce açıkladım. “Hani ekoloji dersinde de görüyorsunuz toprağın nasıl beslendiğini” diye söze başladım, işte ağaçları – çiçekleri beslediğimizi anlattım da aynı cümleleri bir daha kurmam mümkün değil. Ne dediğimi buraya bile yazamam. Siz düşünün artık… Ödüm kopuyor tekrarlanacak diye soru. Biliyorum çünkü aynı cümleleri kuramazsam bir açığımı yakalayacak.
Çıktım dışarı, cırladım tabii Arkın’a. (Kızdım değil, cırladım diyorum. O ses bana ait olamaz çünkü) Neden anlatma görevi bende? Böyle bir iş bölümü yaptık da benim mi haberim yok? Ki aramızda soğuk kanlı olan kendisi. Daha güzel idare edebilir durumu diye düşünüyordum, yanılmışım.
Sinir oluyorum bu tutumuna. Efendim ben daha çok okuyormuşum, daha çok soruyormuşum. İyi de bana neden güveniyorsun? Ya hata yaparsam? Telafisi kolay mı?
Şimdi son zamanlarda yine sorular başladı. Gayet de susuyorum. İzliyorum. Hatta “işim var” deyip bilgisayarı alıp içeri geçiyorum. Bu kez sorular dışarıdan duyduklarıyla alakalı. Efendim bir gün parkta bir kız demiş ki “Ölünce yeniden dünyaya geliyoruz.” Bunu sorguluyor. Biri demiş ki “Beni melekler getirdi, annemin karnına koydu.” Bu da eski açıklamalarımızı yerle bir ediyor. Eskiden daha kolaydı tabii bazı şeyler. Daha çok bizim kontrolümüzdeydi. Şimdi arkadaşlarıyla konuşuyorlar, gittiğimiz yerde tanıştıkları çocuklarla konuşuyorlar. Konular kontrol edemediğimiz şekilde büyüyor.
Ve Arkın ne yapıyor? Kaçıyor. Kaçamazsın canım. Sıra sende artık. Bir süre de sen cevapla. Soğuk terler döküyorum. Azıcık da sen bak bunun tadına. Hani bana “e sen araştırıyorsun ama” diyorsun ya, hadi bakalım sen oku şimdi de… Bana da anlatırsın. Sevgilerimle…
İmza: Karın
YORUMLAR