Canım İstanbul
Sana canım demeyeli çok zaman olmuş. Çünkü bazen o kadar yoruyorsun ki insan güzelliklerini göremiyor. Ya da öyle bir saklıyorsun ki onları aramak zorunda kalıyoruz.
Trafiğin korkunç. Uzun kuyruklardan söz etmiyorum. Sürücülerden bahsediyorum. Öndekine yol verdiğinde arkada kıyamet kopuyor, ışıklarda kimse durmuyor. İnsan çocukla çıkarken ayrı, yalnızken ayrı korkuyor. Toplu taşımaya binsen bir ders, kendi aracını kullansan ayrı dert. Az ayakta kalmadım trende- metrobüste kucağımda bebek elimde pusetle… Koca tır arabama çarptığımda da “şimdi bu adam döver beni” diye arabadan inmediğim de oldu.
Kentsel dönüşümün beni artık son noktaya getirdi. Tam da ortasında oturuyorum. Ses, bitmek bilmeyen toz, bir anda kapanan sokak… Kaç kez kavga ettim sokağı kapatanlarla, hatırlamıyorum. Evime gelemediğim çok oldu. İnsanların üzerine devrilen kamyonlar…
Denizin şahane ve o denizin dibinde oturup girememek de bir o kadar kabus. Bakıp bakıp iç geçiriyoruz. Yağmurun tadını çıkarmak varken “yine sel mi olacak” diye düşünmeden edemiyoruz.
Burada doğdum, burada büyüdüm. Hatta doğduğum semtteyim, bırak seni terk etmek, Göztepe’den ayrılamıyoruz biz. Hani ben arada çok istiyorum da doğduğu apartmanda oturan kocamı ikna edemiyorum. Diyorum ya bazen kaçıp gitmek istiyorum diye.
Senin güzelliğini en çok ne zaman fark ediyorum biliyor musun? Vapura ya da motora bindiğimde. Sanki o zaman başka bir ülke gibi geliyor. Bir yanda müzik yapanlar, diğer yanda bisikletiyle kıta değiştirenler, ortada koşan çocuklar. O muhteşem manzara eşliğinde yıllarca okula gittim, o zaman ergenlikti dersti sınavdı derken böyle etkilenmedim ama şimdi ne zaman canım sıkılsa, atıyorum kendimi vapura.
Hele ki Adalar… Burgaz Ada’daydık geçen gün. Tatile gelmişim, şehir değiştirmişim hissi uyandırıyor bende. Gece dönüşte motorda yaşanan müzik keyfi…
Son dönemlerde yine “gidelim” derken, ada motorunda sonra “yok ya güzel şehirsin” dedim kendi kendime.
Sadece ne istiyorum biliyor musun?
Tek yön sokakta üzerime üzerime beni öldürmek için gelen kamyonlar olmasa, karşıdan karşıya geçerken ışıklarda dahi olsak korku yaşamasak, insanlar mis gibi sahili piknik sonrası çöple doldurmasa, kafamı kaldırdığımda sadece gökdelenleri değil ağaçları da görebilsem… Minibüs Caddesi’nde araç kullanmak kabus olmasa! Toplu taşımada insan gibi yolculuk yapmak istiyorum, kimse banka kuyruğunda önüme atlamasın istiyorum. Gece karanlıkta kendimi güvende hissetmek, korka korka yürümekten vazgeçmek istiyorum. “Of ya oraya gitmek saatler sürer” diye evde oturmak değil, gerçekten gitmek istiyorum.
Bir de daha ucuz olsan. Şimdi tatil. Çocukla çık, sinemaya git, yemek ye, biraz oyalan derken ödenen miktarların farkındasın değil mi? Biz yine şanslıyız, iki kocaman park var yanı başımızda. Ya parka uzak olanlar. Her semtte harika parklar olsa, o parklarda kimse sigara içmese, çocukların alanı olduğu unutulmasa ve çöp dolmasa ortalık. Koyulan aletler bozuk – kırık olmasa, oynasa lokumlar saatlerce. Anneler de iç rahatlığıyla götürse çocuklarını.
Olmaz mı?
Hani vapurda şahanesin de bu yazdıklarım da düzelse fena mı olur? Daha yeşil olsan, daha bisiklet dostu olsan…
Bütün saydığım negatif yanlarının dışında nasıl bir şehirsen nereye gitsem seni özlüyorum. Vapura binip Eminönü taraflarına gidip, adım adım gezmesem eksik hissediyorum. Kadıköy’e her gidişimde “işte burası” diyorum.
İmza: Seni seven, ama bazen de senden nefret eden, tutkuyla bağlı olduğunu düşündüğü için gidemeyen bir kadın, anne…
YORUMLAR