Üniversite
Tatile gideceğim için, zamanında yayınlanabilmesi amacıyla bu yazıyı üniversite sınavından bir gün önce yazıyorum. Kuzenim girecek. Bizde heyecan dorukta.
Yıl 1997… ÖSS’ye gireceğim. Çalışmışım ne zamandır. Heyecanlanıyorum. Korkuyorum. Evdekiler Boğaziçi performansı bekliyor ama ben biliyorum olmayacağını. (İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi oldu sonunda. Eğer ÖSS daha iyi olsaydı belki Almanca İşletme’yi kazanabilirdim. Bu soru işareti de kafamdan gitmedi hiç.) Anlattım. “Bana çok şey yüklemeyin” dedim. Bütün sene öyle kapris yaptım ki, bana çocukluğum boyunca sesini bile yükseltmeyen annem “Sınav bitince dövmek istiyorum seni” demişti. Çıkışta “Bitti artık bitti” diye öyle ağladım ki, yapamadı haliyle. İçinde kalmıştır.
Bu nasıl bir sorumluluk, nasıl bir korku. Aradan 21 sene geçti, o önce Nisan sonra da haziran 97’deki hislerim çok taze. Bir yanda kimseyi hayal kırıklığına uğratmamam gerek endişesi, diğer yanda iyi bir okulda okuyorum sonuç da iyi olmalı duygusu, beriki yanda “Ama bilmem kimin komşusu şurayı kazandı sen mi yapamayacaksın” baskısı, “Ya arkadaşlarım kazanır da ben kazanamazsam” kaygısı…
Böyle bir psikoloji yok!
Sürekli aklımdan geçenler:
Ya ben aslında çok iyiysem ama o gün kötüysem?
Ya panikten kaydırırsam?
Ya hep bilmediğim yerden gelirse?
Ya heyecandan bildiğim her şeyi unutursam?
Ya karnıma ağrı girerse?
Ya bayılırsam? Koca sene çöpe mi gidecek?
İnsan iyiyi düşünemiyor ki. Hep bildiğin yerlerden gelme ihtimali olduğunu, iyi geçeceğini getirmiyor ki aklına. Hep en kötüye gidiyor kafa.
Yine hiç unutmadığım sınav çıkışı yaşadığım “Oh be bitti” duygusu. “İyi ya da kötü bitti işte. Ne olduysa oldu. Düşünmeyeceğim” duygusu.
Normalde panik ben, ÖSS öncesi güzel uyudum. Sabah kalktık, bir gün önceki panik benden eser yoktu. Daha sakindim.
Kötü müydü? Hayır!
Beklediğim kadar iyi miydi? Yine hayır!
Kitapçığı açtım, heyecanlandım, dedim “İlk sorudan sonra geçecek, az daha dayan”, başladım çözmeye.
O zamanlar saçımda kabuklar oluşuyordu. Beyaz beyaz. Tişörtüme dökülüyordu. Ders çalışmakla öyle meşguldüm ki ilgilenmiyordum. Sınav bitti, geçer sandım. Geçmedi. Kaç doktora gittik. Geçmedi. Hâlâ siyah tişört giymekten nefret ediyorum, hâlâ o kabuklar benimle. Nedeni stresten çıkan saç egzaması. Vücudun başka yerine bulaşmıyor, orada kalıyor. Genelde ense tarafında.
Ne zaman ki canım sıkılsa, moralim bozulsa en önlere kadar geliyor. Denemediğim ilaç, yöntem kalmadı. Bu, bana üniversite sınavının hatırası.
Kuzenime de söyledim, sınava girecek diğer çocuklara da: Bu, hayatınızın sonu değil. Ben 21 sene önceki stresi yaşıyorum siz öyle anmayın. Ne oldu? İşletme bitirdim, gazetecilik yaptım. E şimdiki durum ortada. Bu sınav çok önemli, keza diploma da ancak hayatınızı buna bağlamayın olur mu? Çünkü eğer gerçekten istiyorsanız ne yapıp eder hayalinize ulaşırsınız. İşletme okusanız da, Sosyoloji okusanız da, mühendislik okusanız da…
O yüzden sonuçlar gelene kadar sakin olun. İstediğiniz gibi olmazsa da sakin olun. Nasıl olsa yaparsınız, başarırsınız. Kendinizi kimseyle kıyaslamayın.
Umarım bizim yaşa gelince tıpkı bizim gibi “Sınav zamanı stresten saçım yara olmuştu, yok sedef olmuştum, yok sesim gitmişti” konuşmaları yapmazsınız. Biz de geriye dönebilsek emin olun o kadar stres olmazdık.
Hayat sizin, yönlendirmek de sizin elinizde. Belki bu sefer olmaz seneye olur ama siz arada öyle şeyler başarırsınız ki inanmazsınız.
YORUMLAR