Seni seviyorum
Bu iki kelime öyle büyülü ki…
Şanslıyım, çünkü annemden de babamdan da sık sık bu iki kelimeyi duyarak büyüdüm. O yüzden ben de çok kullanırım. Sevdiğim insana onu sevdiğimi söylemeye bayılırım. Hiç saklayasım gelmez bazıları gibi.
Kocama söylerim, kızıma söylerim. Arkadaşlarıma söylerim. Anneme, babama söylerim… Yine şanslıyım ki arkadaşlarımdan da çok duyarım. 40 yaşındayım ve çevremde “seni seviyorum” diyen arkadaşlarım var. Ne mutlu bana. Son dönemlerde “kadın kadının dostudur” değil “kadın kadının kurdudur”a inandığımdan dolayı kız arkadaşlarımdan bu sihirli iki kelimeyi her duyduğumda ağzım kulaklarıma varıyor.
Kızıma da gerçekten sevdiklerine söylemesini öğretiyorum. Hani bir zamanlar derlerdi ya “Aman çok söyleme, anlamı kalmaz” diye. İşte ona hiç katılmıyorum. Birini seviyorsan sonuna kadar söylemen gerek. Arada mesajlar atarım Arkın’a onu çok sevdiğimi söylediğim (bazen de tam tersi oluyor haliyle, hani Koca Cep diye kayıtlı numarayı telefondan sildiğim ????), e-mail atarım, Irmak’ın odasına not bırakırım, duvara yazarım, anneme mesaj atarım. Bana da söylendiğinde çok mutlu olurum.
Ancak öyle sanıldığı gibi “çiçekler böcekler, hayat ne güzel pembeler” modunda bir insan da değilim. Sevmediğimi de çat diye söylerim. Birini hayatımdan çıkarmam birkaç dakikamı alır. Aylarca düşünürüm, düşünürüm, yaşadıklarımızın artılarını eksilerini yazarım. Eğer “Beni mutsuz ediyor bu insanla olmak” diye düşünürsem de çat diye söylerim. Saklamam. Hiç görüşmüyor bile olsak bir mesaj atarım ve içimi dökerim. Ne yazık ki rol yapamıyorum. Son dönemlerde rol yapanların, -mış gibi davrananların çoğunlukta olduğunu bilsem de, iş dünyasında onların kazandığını görsem de (ki bence kısa vadeli bir kazanç oluyor o), yapamıyorum. Bazen keşke yapabilsem diyorum. Ancak olmuyor.
Ayrıca mesele sadece silmek de değil. Biri beni kırdıysa içimde büyütmek yerine söylemeyi ve çözmeyi tercih ederim. Ben birini kırdığımda da bana söylenmesini isterim. Özür dilemek için. Kim bilir kaç kişiyi kırdım. Keşke kırdıklarım tek tek söyleseler de çıkıp özür dilesem. Ya da işte işin doğrusu neyse onu tartışabilsek.
Bu yaşımda fark ettim ki bunu aslında belki de ergenlik çağında yapsak daha mutlu olurduk. Bize zorbalık yapanlara, kıranlara yapsaydık. “Aman arkadaşım ama küsülmez” demeseydik, belki de bu kadar yara almazdık. Belki o zaman eski fotoğraflarımın bazılarına daha sevgiyle yaklaşırdım. Bilemedim… Bir yandan Arkın bana kızıyor bu huyumdan dolayı, çat çut söylediğim için. Yalnız mı kalacağım ileride? Bilemiyorum. Fakat sayının ne önemi var?
Bari bir kez, bir yerde nitelik değil, nicelik önemli olsun sayıların hayatımızın başrolüne oturduğu son zamanlarda…
Bir de konuyla azıcık alakasız bir açıklama yapmak isterim. Sosyal medyayla ilgili en çok aldığım sorulardan biri: “Kötü yorum yapanları neden engellemiyorsunuz?” Ne yapıyorum biliyor musunuz? Eğer kötü yorumsa yapan kişiyi değil, o yorumu beğenenleri engelliyorum. Çünkü o kişi en azından söyleme cesaretini göstermiş oluyor, sinsi sinsi takılmıyor. Tabii belaltı vurmaya başlarsa ne yazık ki engellemek zorunda kalıyorum. O da eğer haksızsa, dinlemiyorsa, açıklama yapılmasını beklemiyorsa. Yoksa tartışabiliyorsak neden engelleyeyim? Hepimiz aynı fikirde olmak zorunda değiliz ki…
Bu da böyle bir anımdı.
YORUMLAR