Çok güzel tavsiye veririm de…

İş uygulamaya gelince başka bir insan olurum.


Süper öneri veririm ama iş uygulamaya gelince de hiçbirini yapmam.


Son aylarda herkes ekonomik kaygı yaşıyor, “Sağlık olsun önce, enseyi kararatmayalım” diyorum, sonra oturup “Ee, ne yapacağız” diye karalar bağlıyorum.


Herkese “Hareket et, spor yap, iyi gelir” diye cır cır konuşuyorum, bir asansör ile gidebileceğim spor salonunun kapısını açmıyorum. Anahtarını bile çıkardım anahtarlıktan.


“Aman, evi eşya ile doldurmayın” diye konuşuyorum, bakıyorum, eşya fazlası var evde! Ufacık evde bile yine eşyalar yığılmış, bu hafta onları ayıklayacağım. “Küçük evde yaşamak çok rahat” diyorum, öyle de gerçekten, ancak bazen “Aaaaa, sığmıyoruz, taşınalım!” diye ayaklanıyorum.


“Üzüleceksen üzül, önce küçük resme bakıp üzül, sonra büyük resme bakıp şükret” diye terapistimin anlattıklarını başkalarına aktarıyorum, kendim yapamıyorum, sora gelsin uçuk, gelsin arpacık…


“Ne hissettiğimizi isyan ederek değil, karşı tarafı suçlayarak değil, sakin sakin anlatmalıymışız kocaya” diye söylüyorum, kendim en ufak bir şeyde patlıyorum!


“Çocuklara sevgimizi göstermemiz, en önemlisi. Arada tabii evdeki kavgalara şahit olacaklar, bizim gergin olduğumuz anları görecekler” diyorum gittiğim seminerlerden yola çıkarak, sonra en ufak bir kavganın ardından “Ne biçim anneyim, ben neden onun yanında kavga ettim kocayla, onu neden üzdüm?” diye ağlıyorum.


“Bazı olaylara yapacak bir şey yok. Kabul edip mücadeleye başlamalıyız” diye dır dır konuşuyorum, yazıyorum. Sorun bakalım, uygulayabiliyor muyum?


Herkes kendi rızkını yer, biliyorum; haksızlık her sektörde var, onu da çok net biliyorum fakat sonuna kadar haksızlık yapan bazı insanları görmeye tahammül edemiyorum, kendimi çekiyorum.


“İnsan ne yaparsa kendine yapar. Beni en iyi ben anlatırım” diye yola çıkıyorum, farklı ortamlara, toplantılara gidiyorum. Ardından da öyle yoruluyorum ki tek başıma mücadele etmekten, “Yeter artık, biri de bir kez bana destek olsun” diye isyan ediyorum.


Yani her zaman her şeyin olumlusuna bakamıyorum. Her zaman enerji bulamıyorum. Böyle zamanlarda bütün ruh halim sosyal medyaya da yansıyor zaten. Paylaşmadığım, paylaşamadığım onlarca şey arasında “Aman, hayat size güzel” yorumunu görünce tüylerim diken diken oluyor. Diğer yandan, ruh halimi paylaşabilmeyi de seviyorum. Binlerce insanın benimle olduğunu biliyorum. Birbirimize iyi geldiğimizi de.


İşin komiği ne biliyor musunuz? Irmak’a “Başarılı olmak ikinci planda kalmalı. Önce mutlu olmaya bak güzelim” diye anlatırken uzun uzun, birden “Ay, bu çocuk nasıl bir eğitim alacak? Lisede nereyi kazanacak?” diye düşünürken buluyorum kendimi. Öyle başarı odaklı yetiştirilmişiz ki aksini beynime kabul ettiremiyorum. Yazmıştım daha önce sosyal medyada, 9-10 yaşlarındaki hatıra defterimi buldum. Herkes başarı dilemiş. Biz o neslin çocukları olarak bunu üstümüzden atamayacağız, sanırım.


Yani anladım ki, ben okuduklarımı, gittiğim seminerleri böyle havalı havalı söylerken kendim neden uygulamıyorum; onu bir düşünmem gerek.


Hadi o zaman ben düşünmeye…


Kendinize iyi bakın. (Ben de bakar mıyım acep?)


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir İnce düşünmeyı bir bırakabilsek keşke.. en çok zarar kendimize
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.