Yılınız şeker gibi geçsin…
Ne güzel bir tesadüf ki, bu anlamlı gün sonrası çocuklarımız da yeni eğitim ve öğretim yılına başlayacak. Toplumlar işte böyle huzura kavuşacak, her bir kapının heyecanı diğerine karışacak, mutluluğu başkalarıyla paylaştıkça artacak, acılar yanı başımızdakine el verdikçe dinecek.
Dünyanın en şanslı yemek yazarı benim…
Sanki tüm evren benim bu işi yapmamı istiyor. Çevremde beni destekleyen o kadar çok kişi var ki…
Annemi söylememe bile gerek yok ama yine de değinmeden geçemeyeceğim.
Tüm okul hayatımda daha sonra iş hayatımda ve şimdi de yemek yazarlığı serüvenimde bazen şöyle düşünüyorum: Annem benim başarım!
Hayata gözlerimi açtığım günden beri var olan bu desteğin yanında günlerim bambaşka sürprizlerle dolu geçiyor.
Bana kitaplarını hediye edenler, mutfaktaki duruşlarıyla, sofralarına baş olmalarıyla ilham verenler, kütüphanelerinde yıllardır özenle sakladıkları eski Türkçe tariflerini ulaştıranlar, aile lezzetlerini gönülden paylaşanlar, maille ulaşıp bilgime bilgi, duyguma duygu katanlar. Hepsine, hepinize minnettarım.
Bütün bunlara bu hafta eklenen iki güzellik daha oldu. Bunları da paylaşmak isterim.
Kış hazırlığındayım; Büyükada sonrası İstanbul’daki evimi yoğun geçecek bir seneye hazırlıyorum. Kapım çalınıyor. Karşımda tam dört koli eşya…
Kurye çocuk bir zarfla beraber beni kolilerimle baş başa bırakıyor. Mektup annemim çok sevdiği, artık İstanbul dışında yaşayan bir arkadaşından…
Sevgili Leyla teyze aynen şöyle diyor: “Sen de benim kızım sayılırsın, 1980 senesinde Yunanistan'dan aldığım bu yemek takımından keyif alacağını düşündüm.” Kolileri açıyorum, çıkan her bir parçayı annemin ve arkadaşlarının benim yaşlarımda beraberce yaşadıkları tüm keyifli anlar adına adeta öpüyorum, kokluyorum…
Binlerce kere teşekkür ediyorum annemin kızı olduğuma, onların jenerasyonundan kopuk olmadığıma, benzer değerlere, heyecanlara sahip olduğuma…
Bu hazırlık haftasının yorgunluğu da güzellikleri de bitmiyor. Bir başka güzel kadından bu sefer fotoğrafıyla beraber bir tarif geliyor.
Sevgili ada komşum Tülin Penso tüm mütevazılığıyla tarife şöyle de bir not iliştirmiş: “Sevgili Selin; hiiiç güleceğim yoktu! Bir gün sana yemek tarifi vereceğimi söyleselerdi inanmazdım. Yaşaaasınnn! Afiyet olsun, evin ışık dolsun. Çocukları öp, öp, öp…”
Çocukları tabii öperim ama öncelikle Tülin’i ve o güzel ailesini öpmeliyim. Beni unutmayıp Roş Aşana öncesi uzun zamandır peşinde olduğum bu tarifi hem de fotoğrafıyla beraber yollaması gerçekten ne kadar özel bir kadın olduğunu, böyle bir komşuya sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha hatırlattı.
Bu pazar yani bugün dünyadaki tüm Museviler Roş Aşana’yı kutlayacaklar. Musevi takviminin yılbaşı günü Roş Aşana.
Kurdukları özenli sofralarda iyi ve bereketli bir yıl dileyecekler. Tüm insanlık için güzel dileklerde bulunacaklar. Mutfaklarında elma tatlısı, pırasa köftesi, kabak böreği pişecek. Bereketi temsilen nar bulunacak evlerinde, elma mutlu başlangıçları simgeleyecek.
Ne güzel bir tesadüf ki, bu anlamlı gün sonrası çocuklarımız da yeni eğitim ve öğretim yılına başlayacak. Toplumlar işte böyle huzura kavuşacak, her bir kapının heyecanı diğerine karışacak, mutluluğu başkalarıyla paylaştıkça artacak, acılar yanı başımızdakine el verdikçe dinecek.
Sebebi ne olursa olsun ben hepinize bal gibi şeker gibi bir yıl diliyorum ve Tülin’in pırasa köftesini es geçmeyin diyorum.
YORUMLAR