Ben saksı değilim

Uçacağız uçmasına da, sırtımızda ağır bir yük.


Hamal gibi taşıyorsam farketmeliyim;

Bildiklerimi, öğrendiklerimi,

“Şöyle yapılırsa böyle olur” lardan mürekkep rivayetleri,

Buyurulanları,

Bana dair fikirleri,

Kendime dair fikirlerimi.

Başkalarının gerçeklerini.

Kendi gerçeğim sandıklarımı.




Zenden önce kendini bilmemek var.

Zenle kendini bilmeye başlamak,

Zenden sonra kendini tekrar unutmak.


Kendimi astrolojik haritamdaki 12. evin bilmem nesinin konumuna göre ezbere bir tanımın içine daracık hapsettiysem, bunu görmeliyim.


Kendime dair otomatik olarak sarfettiğim her kelimeye, kendimi içine soktuğum her türlü tanıma, kalıba gözüm kulağım açık olmalı.


Bir mayamız, biricikliğimiz olduğu aşikar.


Ama bir de asıl doğamız var. Orda sınır yok. Orda öyle ezbere kalıplar yok. Alışkanlıkların üzerimizde gücü yok. Orası yaşayan en aydın zihinlerden Dr. Daniel Siegel'e göre “Sonsuz olasılıklar diyarı.”


Ben dediğimiz şey "Yeniköy’ ü severim, Sarıyer’ i sevmem" lerimizden kurulu suni bir yapı. Ben kötü değil; ben bana bu hayatta bir insan deneyiminde lazım. Lazım ki verilmiş. Beni fazla ciddiye almadan, esnek ve rahat yaşamak mümkün ve bunun sinir sistemimizde karşılığı var. Yani biyolojik bir gerçeklikten bahsediyoruz, soyut bir olasılıktan değil.


Zaten ben, ben-olmayan-şeylerden oluşur. Ben-olmayan-şeyler de benden…Ah, varoluş ne sihirlisin!


Olanı olduğu gibi görmek güzel.

Olmamışlıklarımı karşıma oturtup gözlerine sevgiyle bakabiliyorsam şahane.

Formumun işleyen kısımları için kendimi takdir etmek, onlardan güç almak nefis.


Ama şu soruları nefes gibi dikkatimin arka planında hep duymalıyım:


Bu bilgiler olmasa ben kim olurdum?

Bunlara inanmasam durum ne olurdu?

Bunlardan biraz daha özgürleşmek nasıl olurdu?

Tamamen koşulların gerektirdiğini direnmeden yapabilen, esnek ve berrak bir zihin nasıl olurdu?

Zen çalışması bu sorular üzerine. Üzerinde yürüdüğüm, öğrencisi olduğum yol bu sorularsız yürünmüyor.


Çalışmamız sınırlı ben hapishanesinin parmaklıklarını parlatmak değil, onları ortadan kaldırmak üzerine.


İçeriden ve dışarıdan gelen, formuma dair herhangi bir bilgiyi;

Bu bilgi beni hafifletip özgürleştiriyor mu? Yoksa seçeneklerimi iyice daraltıp bu katı ben algıma beton mu döküyor? diye bakarak dinlemeye gayret ediyorum.


“Kendini bil” kadim öğüdünü dinleyen yolun yolcusu için, forma dair bilgiler içinden büyüdüğümüz saksılar gibi. Biz yeterince büyürsek saksı kırılır, biz artık ona sığmayız. O saksıyla tanımlanmak için fazlaca geniş olur davranış, duygu repertuarımız.


Sizi bilmem, ben saksıyı kırmanın peşindeyim. Kır geç öte tarafa, sonsuz olasılıklar diyarına! İçimdeki aşk buna…


Yoksa saksılar -hepsi kendine has- biricik ve çok güzeller, görmemek mümkün mü? Ama en nihayetinde saksılar işte ve saksıları bir yere kadar ciddiye alabiliyorum.


Hem damlayız hem okyanus ya, gelin damlayı tanımlamakla kafayı bozmayalım diyorum. Böyle böyle damladaki okyanusa varış var, diyorum.


Öyle kolay değil elbet, ilmek ilmek üzerinde çalışacaksın, kendini gözlemlemeye daimi bir emek vereceksin. “Ben oldum, çok öğrendim.” demeyeceksin. Yıkım üstüne yıkımı göze alacaksın. Canın yana yana, zorlana zorlana hiç de alışmadığın o işi, o davranışı, o diyaloğu, o eylemi deneyeceksin. “Mümkün değil, ben asla…” larını bırakacaksın.


Çünkü sonu yok, büyümenin de kırmanın da.


Saksılar içinden büyüyüp terketmek için, içine sığmamak için. Bunu kuzey yıldızı gibi aklında tutarsan saksı ansiklopedileri aklını çelemez.


Büyüyebileyim diye bir saksıya ekti beni yaratılış. Bana zemin, bir başlangıç noktası verdi. Kendimi saksıya hapsedeyim diye değil. Anlayabildiğim, görebildiğim kadarıyla.


Gözüm gökyüzünde. Sırtıma yük değil kanatlarıma kuvvet yaratmakta gözüm, rüzgarı izlemekte, koşulları gözlemekte.


Forma dair bilgileri taşıdıklarımı biraz daha bırakmak için kullanıp geçebilirim.


Kendimi, kendime dair fikirlerimden kurtarmaya çabalarken üzerime yeni etiketler yapıştırmayabilirim.


Ben saksı değilim.




Clarissa Estes yaşlanırken pek çok persona biriktirmek gerektiğini söyler. Duruma göre gerekli yerde çıkarır kullanırsınız der. Personalar maskeler. Çok ciddiye alınacak bir tarafları yok. Ve evet yaş alırken persona biriktirmek, bunları zorlanmadan uygun şekillerde kullanıp zamanı gelince bırakıvermek çok zevkli. Tanımlara sığmamak; birine başka, kasıtlı olarak ötekine başka görünebilmek çok zevkli. Ötekinde neyi provoke edebileceğini seçebilmek; otomatik portakal değil kendi personalarının küratörü olmak çok zevkli!


Şimdi hep birlikte tekrar ediyoruz: Saksımı anlamaya ihtiyacım var. Ama ben saksı değilim.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir saksı
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.