20 yılda değişenler – New York

8 günlük bir New York seyahatinden dün döndüm ve ayağımın tozu ile size gözlemlerimi anlatmak istedim. Beni çok şaşırtan bir tablo ile karşılaştım.


Ben New York’a bundan önce 1998 yılında gitmiştim yani tam 19 sene önce. Philadelphia’da okula giderken, 2 saat uzaklıktaki New York’a bir hafta sonu gezisi yapmıştık. Sokaklar hep haberlerde gördüğümüz obez insanlarla doluydu. Herkes genelde topluydu, zayıf insan görmek zordu. Ben orada kendimi incecik hissetmiştim. Türkiye’de hep balık etli konumundayken, oradayken zayıf konumuna geçiş yapmıştım. Toplumun geneli şişman olunca insana böyle bir his geliyor.


Beslenme alışkanlıkları bildiğimiz klasik Amerikan beslenmesiydi. Fast foodlar, pizzalar, hamburgerler, sandviçler, sabah kahvaltılarda bagellar, pretzellar (bizim simit benzeri şeyler). Orada okurken ben de onlara uymuştum ve 5 kilo alıp dönmüştüm.


Daha sonra kronik hastalıkların artması ve obezitenin önlemez yükselişi ile Amerikan hükümeti büyük değişiklikler yaptı. Bizde de hala pek çok kişinin savunduğu karbonhidrat ağırlıklı besin piramidinin yerine yeni bir beslenme anlayışı getirmek için kolları sıvadı. Medyada reklamlar, değişen yasalar, uygulamalar gündeme alındı. Bunları ben buradan uzaktan görüyordum. Bir de verilen çabayı şu anda okuduğum okul New York’ta olduğu için, oradan görüyordum. Gidince bunun nasıl işleme konduğunu gördüm.


Fast food zincirlerinde ciddi bir azalış var. Eskiden adım başı olan hamburgerciler, pizzacılar, kızarmış tavukçular, şu anda nerdeyse yok gibi. Bunların yerine her yeri büyük salatacılar sarmış. Salata dediğime bakmayın, soğuk ve sıcak seçenekleri var. Çoğunlukları sebzeden oluşuyor. Zemininde kinoa veya kahverengi pirinç var. Beyaz ve rafine edilmiş pirinç görmedim bile. Onlarca sebze seçeneğinin arasından siz kendi sebze/salata kasenizi yaratıyorsunuz. Üstünü istediğiniz protein kaynağı ile doldurup, kasenizi tamamlamış oluyorsunuz. Tam bir öğün oluyor. Adım başı hamburgerci yerine artık adım başı bunlar var. Öğlen yemeklerinde herkesini kasesini eline alıyor ve gününe devam ediyor.


Çok fazla smoothieci ve sebze sucu açılmış. Eskiden sokaklarda seyyar arabalar ile pretzelcı (simit benzeri bir şey) sosisçi vardı. Sokaklarda koştururken önünüze sosisçi çıkarsa onu alırsınız tabii ki ama şimdi smoothieci çıkıyor ve kapıyorsunuz oradan bir bardak anında yapılmış smoothienizi ve yolunuza devam ediyorsunuz.


Buğday çimi sucusu bile vardı, bu noktada artık pes dedim. Bu arada, tabii ki hala marketlerde diğer gıdalardan da var ama sağlıklı seçenekler o kadar çok ve ulaşılabilir ki, insanların seçim yapması çok kolaylaşmış.


Beni en çok şaşırtan kısma şimdi geliyorum. Sokakta yürüyen kadınların çoğunun görüntüsü bildiğiniz profesyonel sporcular gibi. Bacaklar, kollar, sırt her yer kaslı. Hem de nasıl güzel kaslılar. Abartılı değil ama tamamen fit vücutlar. Ben de burada "çok spor yapıyorum" diye geziyorum. Bu vücutlara sahip olmak için eminim her gün spor yapıyorlar. Başka türlü olmaz çünkü. İnanılmaz gaza geldim, ben de artık her gün spor yapacağım. Zaten çok severim ve spor hayatımın bir parçası ama bu başka bir şey olmuş orada. Bir gün okul çıkışına denk geldik ve metroya 10 tane kadar okuldan yeni çıkmış kız bindi. Tahmin ediyorum 12-13 yaşlarındalardı. Hepsinin bacakları kaslıydı ve spordan yeni çıkmışlardı. Üstlerinde şortları, ellerinde spor çantaları... Belli ki okul çıkışında spor yapılmış. Görüntüye bayıldım.


Spora çok fazla teşvik var. Herkes koşuyor. Bir gün Prospect Park diye bir parka gittik. Parka aşık oldum. Bizim Belgrad Ormanı gibi düşünün ama şehrin göbeğinde. Evden çıkıp 5 dakikada varabiliyorsunuz. Pazar sabahı 7’de gitmiştik ve herkes koşuyordu. Sanki kimse uyumuyor ve herkes koşmaya çıkmış. Evinizin önünde böyle bir park olunca koşmamak, yürümemek mümkün değil. Her yerde her mahallede yürüyüş yapabilecek bir park mutlaka bulabiliyorsunuz. Keşke artık bizim ülkemizde de avuç içi kadar boşluğa bile bina yapmaktan vazgeçseler ve biraz daha yeşil alanımız, parkımız olsa.


Sonuç olarak 19 senede gördüğüm değişim beni bayağı şaşırttı. Demek ki herkes bu yolda adım atınca, devlet destekleyince oluyormuş. Bizde de kronik hastalıklar çığ gibi büyüyor. Ben zaten bu yola farkındalık yaratmak için çıkmıştım. Şimdi bunu hep beraber yapalım, isteklerde bulunalım diyorum. Biz değişirsek, etrafımız da değişiyor. Çocuklar bilinçli yetişiyor. Olmaz değilmiş yani. 15 senede olurmuş... Şu son 5 senede bile ne çok şey değişti bu ülkede. Artık Türkiye’de sağlıklı beslenme diye bir sektör oluştu. Haydi kolları sıvayalım. Hep beraber bunu büyütelim, yayalım.


Bu arada ben 1 haftalık smoothie arınmama başlıyorum. Kışa zinde girmek istiyorum ve bunu benim klasik smoothie detoksu ile çok güzel yapabiliyorum. Daha önce de "Toplu ayin gibi toplu detoks yapıyoruz" yazımda yazmıştım. Aynısını yapıp, bu sefer her gün başka bir detoks tarifi yayınlayacağım. Yarın başlıyorum. Bana katılmak isteyenleri Instagram hesabıma beklerim... İlk günün smoothie tarifini aşağı ekliyorum.


1. gün yeşil smoothie, akşam yemeği yerine;





Malzemeler

  • 1 bardak ıspanak, pazı veya semizotu gibi yeşil yapraklı sebze
  • ½ elma
  • ½ limon
  • 1 bardak su veya kefir (kefir koyarsanız rengi böyle olmaz, şaşırmayın)
  • 1 tatlı kaşığı chia tohumu veya keten tohumu

Hepsini blenderdan geçirip içebilirsiniz.


Herkese sevgiler, sağlıklı, mutlu, şekersiz günler.

www.semasumeli.com


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok teşekkürler. Peki bu smootieyi tüm gün boyunca mı içicez. Yani sabah öğlen akşam beslenme nasıl olmalı ve ara öğün var mı? Şimdiden çok teşekkürler ediyorum
    CEVAPLA
  • Misafir Harika bilgileriniz için teşekkürler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.