Yoğurtsuz hayat, oh ne rahat!
Uzunca bir süredir, yeni peydah olan bir hazım sorunum ve bel ağrım vardı. Hatta bunun için Eliminasyon Diyeti yapmıştım ve yaptığım diyeti 05 Ocak ile 12 Ocak tarihli yazılarımda anlatmıştım.
Bu diyet vücudunuzun bir besine tepki verip vermediğini anlamak için en doğru yol bence. Bazen bir besini tolere edemiyoruz ama testlerde çıkmıyor. Halbuki vücut bize hemen söylüyor.
Ben de bu diyet sonucunda yoğun şekilde yoğurdun bana gaz yaptığını fark ettim. İnanılır gibi değildi çünkü peynir ve kefirde olmuyor ama yoğurtta çok kötü oluyordum. Adını koymadan yoğurttan ufak ufak uzaklaştım. Bu benim için imkansız derdim çünkü neredeyse her öğünümde yoğurt vardı benim. Eğer kendime "yoğurdu hayatımdan çıkartıyorum" baskısı yapsaydım, zor olabilirdi. Ben de her insan gibi yasak olan şeyi daha çok istiyorum. Azaltarak başladım. İki kere yoğurt mayaladım ve tutmadı. "Şu işe bak Sema" dedim kendi kendime, "evren bile yoğurt yemeni istemiyor." Zira bugüne kadar senelerdir yoğurtlarım taş gibi tutardı.
Böyle böyle yoğurt yemeyi bıraktım. Bir zaman sonra bir baktım ki, bel ağrım artık hiç yok. Zaten benim belim gece ağrıyordu, gündüz bir sorun yoktu. Bir sabah uyandım ve belim ağrımıyordu. Haftalardır da ağrımıyormuş aslında, ben yeni fark etmişim.
İlk teşhisim sanırım doğruymuş. Vücudumda inflamasyon yükseldiği için belimin ağrıdığını düşünüyordum çünkü genelde vücuttaki ağrıların çoğu, romatizmal hastalıkların tetiklenmesinin baş nedeni yüksek inflamasyon. Ben zaten senelerdir gluten ve şeker tüketmiyorum, geriye sadece süt ürünleri kalıyordu. Yoğurdu tamamen kestim, peyniri de üç öğünden tek öğüne ve minicik bir parçaya düşürdüm. Eskiden resmen peynirle yaşıyordum çünkü.
Şimdi yeri gelmişken birazcık süt ürünlerinden bahsetmek istiyorum. Ben de yoğurt ve peynirsiz yaşayamayan bir insandım ama şunlar da gerçek. Artık hayvancılık endüstrisi diye bir şey var. Sütünü içtiğimiz hayvanların çoğu ayağı çimene basmadan ömrünü tamamlıyor. Sütü artsın diye hormonlar veriliyor, hastalandığında ilaç veriliyor ve tabii ki tüm bu hormonlar, ilaçlar sütlerden bize geçiyor.
Ayrıca benim de ancak son zamanlarda empati yapabildiğim bir şey var. O süt aslında o hayvanın yavrusu için. Doğumu yapıyor ve memeleri doluyken (eğer anneyseniz lütfen kendinizden düşünün) daha yavrusunu göremeden sağılmaya başlanıyor. Bu hayvanın yavrusundan ayrı kalarak yaşadığı tüm stres ve travma da sütüne geçiyor. Biz de bu sütleri kullandıkça hasta oluyoruz. Bir günde değil belki ama adım adım hastalanıyoruz. Şu anda etraftaki tüm otoimmün hastalıkların altında bu beslenme dünyasının sanayileşmesi yatıyor.
Yine bunu da kendi üstümde denedim, test ettim. Gün içinde ufacık bir parça peynir benim en büyük lüksüm ama şu beslenme sürecimde bir kez daha anladım ki hiçbir yiyecek vazgeçilmez değildir.
Zaten süt kullanmaya hiç ihtiyaç duymadığım için o bende bir eksiklik yaratmadı ama şayet sizler çok isterseniz badem veya kaju sütünüzü evde çok hızlı yapabilirsiniz.
Badem sütü yapımı
1 bardak bademi kabukları ile birlikte bir gece suda bekletin. Ertesi gün bu suyu döküp üstüne yeni bir 3 bardak su ekleyip, 2 tane de hurma ekleyip blenderdan geçirin. Bir tülbent yardımı ile sütü süzün ve badem sütünüz hazır. Hurma hafif tatlı bir tat veriyor. Şayet istemezseniz hiç koymasanız da olur.
Badem sütünden kalan posayı da kurabiye yaparak veya yulaf lapanıza koyarak değerlendirebilirsiniz.
Kaju sütü yapımı
1 bardak çiğ kajuyu bir gece bir bardak suda bekletin. Ertesi sabah 3 bardak daha su ekleyip blenderdan geçirin. Kajuyu yapmak daha kolay çünkü süzmeye gerek kalmıyor. Blenderdan geçirdiğiniz an sütünüz hazır oluyor.
Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim.
YORUMLAR