X

"Kadınlar sezaryen istiyor çünkü doğum ağrısına katlanmak istemiyorlar" diye söylenir çoğu yerde.


Hiç kimse bir şeye KATLANMAK istemez, ACI ÇEKMEK için heveslenmez!


İnternette "doğumda aynı anda 20 kemik kırılıyor gibi ağrı duyarsınız" diye bir paylaşım var. (Resimde soldaki yazı.)

Ya da gülmemiz beklenen türlü türlü videolar çıkıyor karşımıza; erkeklerin karnına ağrılı uyaran verdirip, nasıl kıvrandıklarına baķıyoruz.




"Doğum korkunç bir şekilde ağrılıdır" imajını iyice sokuyor genç kızların ve gebelerin bilinçaltına...


Doğumda o kadar ağrı duyacak birşey olsaydı hepimiz tek kardeş büyürdük! Hatta neslimiz tükenirdi. Çünkü 20 kemiğin birden kırılacak bir acıyı kimse kaldıramaz.


Demiyorum ki doğumda hiç ağrı olmaz. Elbette bir miktar ağrı olacaktır. Ancak doğum yaparken oluşan ağrıyı karşılayacak kadar da ENDORFİN hormonu denen UYUŞTURUCU da salgılanıyor. Tabii endorfin salgılanmasını engellenmezse! Endorfinin salgılanabilmesi için ortamın huzurlu, sakin, sessiz ve loş olması gerekiyor. Annenin kendini güvende hissetmesi, desteklenmesi ve tevekkül etmesi gerekiyor. Ayrıca doğum yapacağına inanması, her şeyin yolunda gideceğini düşünmesi gerekiyor.


Oysa bugün doğum yapılan ortamlar bunun tam tersi. Doğum ortamı ana baba günü gibi. Ortamda olanlar sağlık personeli de olsa anneye yabancı kimseler. Konuşmalar, koşuşturmalar, ışıklar, aletlerin sesleri... Gebe doğumdan ve doğumhaneden korkuyor. Genelde yalnız ve gerekli desteği sunacak personel yok. Doğumda sürekli bir "bir şeyler olacak" hissi ile kanama, yaralanma, bebeğin zarar görmesi vb. korkusu var. Doğurabilecegine inanma ise hiç yok. Akıllarda hep bir "sezaryen mi olsaydım" düşüncesi...


Endorfin salgılanmasını önlemek için herşey hazır!


Ha bir de suni sancı var, onu da unutmayalım. Suni sancı denen sentetik oksitosin hormonu, gerçek oksitosin hormonu gibi salınmadığı için peşine endorfin salgısı gerektiği gibi olmuyor.


Daha önce "Sancı çekmek mi, dalgaları karşılamak mı?" yazımda kuzenimden bahsetmiş, korkunun yokluğunda dalgaların nasıl karşıladığını anlatmıştım. O durumda dalganın geçmesinin ardından hissedilen sıcaklık ve rahatlama hissi ve uykuya dalma isteği endorfinin uyuşturucu etkisidir. Doğum yapan kadın zaten kendini bırakırsa uyur, dalgındır, sarhoş gibi davranır. Çünkü zihni "trip"tedir. Ama biz doğum yaparken kendimizi bırakmadığımız için, ayıp olacak düşüncesiyle kendimizi kontrol etmeye çalışıyoruz ve gidiyor o endorfinin güzelim etkisi...


Bir de epidural yapılınca da endorfin salgılanması gerektiği gibi olmuyor. Bu nedenle epidural ile doğum yapanlar Neşe Karabekir'in tabiri ile "Doğum kafası" durumunu pek yaşayamıyorlar.


Gelelim resimdeki futbolcuya...


Bilmem kaç km hızla giden bir top durup dururken kafanıza çarparsa kim bilir ne kadar acıtır. Ama bir futbolcu kafa topuna çıkarken "Acıyacak!" diye düşünüyor mu? Tek gördüğü gole giden açı! Çünkü motivasyon ve spor yaparken de salınan endorfin sayesinde futbolcuya sorsan AĞRI YOKTUR. İkisi de aynı darbe ama uygun koşullar varsa endorfin salgılanması oluyor.


Futbola yeni başlayan çocuklara futbol oynayacağı sırada ayağına, kafasına yiyeceği yüzlerce darbeyi mi anlatırlar, yoksa atacağı ya da kurtaracağı gollerde yaşayacağı sevinci mi? Sporcu olmanın güzelliğini mi?


Biz doğumda kadınlara bunu yapıyoruz işte! Acı, katlanma, sancı çekme, yaşanabilecek sorunlar diye diye kadının bebeğini kucağına almaya, bir can dünyaya getirme sevincine odaklanmasını önlüyoruz. En önemlisi de kadınları öyle bir korkutuyoruz ki sonunda korktukları başlarına geliyor ve uygun ortam olmadığı için endorfin salgılanması olmuyor ve sonra da durup dururken kafaya çarpan top gibi geliyor doğum!