Samimiyet kurtaracak bizi

Instagramsız ve Facebooksuz geçen bir akşamdan önce kaleme almıştım bu yazıyı. Çöküntüden sonra meramımdan iyice emin oldum. Samimiyetin ne olduğunu sorgulamak ve değerlerimizi temize çekmek için harika zamanlar olduğunu hissediyorum.

Örneğin, arkadaşını sadece dinlemen bile seni faydalı, başarılı ve yeterli bir insan yapabilir. Nasıl mı?

Yeterlilik aslında an'ın içinde. O anda yaptığın şeyin yarattığı etki seni son derece "yeterli" bir insan yapabilir. "Yeterli" zaten "Kime göre, neye göre?" sorusunu içinde barındırıyor, bu ayrı bir konu.

Kendinle hiç bağdaştıramadığın o “Reels”lardan yeteri kadar çekmiyorsan da potansiyelini yaşamış olabilirsin. Taşıdığın potansiyel sadece bir anlık bir bakışla, çocuğunun veya arkadaşının omzuna koyduğun elinle de patlama yaratabilir. Seni veya onu yıldızlara taşıyıp geri getirebilir. Aldığınız yıldız tozu seni ve onu bir yıldız yapabilir. Veya yapmayabilir.




Neyin en hayırlı olduğunu bilemeyiz.


"En" olana dair bilgi elimizde olsaydı sanıyorum insan ırkı bu halde olmazdı.


Demek ki çabamız "en" olmak, en fazlasını ortaya koymak, en düzgün halimizi yakalamak olmamalı. Olmasa gerek.

Olduğumuz halimizle barışmak bizi hırstan, telaştan ve yetersizlik hissinden kurtardığında kavuşacağımız o sakin ve rahatlamış halimiz bizimle aynı titreşimde olanı çekecek.




Ben bir insanım ve öncelikle beni olduğum halimle kabul edecek birilerine ihtiyacım var. Bir bebeğe "en tatlı halinle dur" denemeyeceği gibi her hali yaşayabilmeye ihtiyacım var. Instagram’da bir hesap sahibinin olmaya ihtiyaç duyduğu gibi, bazen paylaşma isteğimin olmamasına, bazen durmaya, bazen de olan bitenin zıddı bir ruh haliyle, belki umarsızca ve eğlenerek takılmaya ihtiyacım var. Toplum içinde varolabilmemin, potansiyelimi ortaya çıkarabilme tatminini ara sıra da olsa yaşayabilmemin ön koşulu bir algoritma belasının satırları arasında sıkışık olmamalı.




Sosyal medya bizi tanıştırmanın, buluşturmanın ve birleştirmenin önceden hiç akla gelmeyen harika ve pratik bir yolu oldu.




Peki sosyal medya, hayata renk getirmek ve hayatı kolaylaştırmak yerine zorlaştıran, sıkıştıran, daraltan ve çerçeveye sokan bir cendere haline gelmiş olabilir mi? Sosyal medyanın kuralları hayatın kuralları haline gelecek kadar dijitalleştik mi? Hologram halinde mi yaşıyoruz? Gördüğüm kadarıyla henüz değil.




O halde, sosyal medyanın sadece bir araç, basit ve geçici, yönetilebilir hatta vazgeçilebilir bir şey olduğu fikri ile yaşamaya devam edebilir miyiz? Denge bulma çabamız -tabi eğer varsa- sosyal medyayı da dahil edecek şekilde devam edebilir mi?

Samimiyet bizi kurtaracak. Olduğumuz halimizle, algoritma gözetmeyen, insan halimizle içimizden nasıl gelirse kullandığımız bir sosyal medyada zaten bize hayrı olan takipçi, müşteri, danışan, arkadaş, akraba, tanıdık, tanımadık bizle temas edecek ve bizimle etkileşecek. Gerektiği kadar. Biz de aynı şekilde, olduğumuz halimizi kabul ettiğimiz bir yerden sosyal medyayı kullandığımızda zaten ne gerekiyorsa olacak. Çok da dert etmeyelim.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.