Çocuk ve ekran

Oğlumla, yaklaşık 3 yaşına gelinceye dek zamanımızın büyük bir bölümünü park, bahçe ve açık alanlarda geçirdik. Büyük bir şehirde ve balkonsuz bir evde yaşıyorduk. Betonun içinde dahi kendisini var edebilme gücüne sahip olan doğanın şefkatli kollarına emanet ettim bizi ve doğa bize analık etti.


O günlere dek ekranı açıp, oğlumu karşısına oturtmak; en son düşündüğüm şey bile değildi. Kendi evimiz dışında bir yerde bulunuyorsak ve şayet ekran açıksa; kapatmalarını rica ediyordum. Bu tavrımın takdir edilmesini değil ancak desteklenmesini çok isterdim. Çünkü ekran karşıtlığım dolayısıyla fazlasıyla eleştiriye maruz kalıyor hatta giderek yalnızlaşıyordum.


Oğlumun ekranla ilk kez tanışması; Covid 19’lu günlerin ortalarına rastlıyor. Bu süreç öncesinde yaşadığım bazı sıkıntılar ve bu süreçte de maruz kaldığım hastalık ve ölüm haberleri beni fazlasıyla sarsmıştı. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Belki de o süreçte benim bu halime maruz kalmasındansa; sevimli hayvan videoları ya da masum birkaç çizgi film izlemesinin bir zararı olmaz diye düşündüm. Ancak bu kısa süreli ekran deneyiminin oğluma da, bana da iyi gelmediğini fark etmem çok da uzun sürmedi. Dipsiz bir kuyu gibiydi ekran ve çocukların ellerinden çocukluklarını doyasıya yaşama hakkını alıyordu. Covid 19’un tehlike arz eden günleri geride kaldığında; yaşadığım ruhsal sıkıntılar, fiziksel ağrılara dönüşmeye başladı. Bu süreçte oğlumun, kuruluş aşamasından itibaren şahitlik ettiğimiz bir waldorf yuvasına, yarım gün gitmesinin iyi olabileceğini düşündük.


Beklediğimiz kadar uzun soluklu olmayan yuva deneyimimiz son bulduğunda; başlangıçtan bu yana ilham almış olduğum okulsuzluk felsefesi üzerine derinlemesine bir araştırma sürecine girdim. Gerek yurt dışında gerekse yurt içinde okulsuzluk felsefesini benimsemiş ailelerin ekrana bakış açıları da yer alıyordu araştırmalarımda. Okulsuz ailelerin büyük bir bölümü ekran konusunda çocuğu tamamen özgür bırakıyordu. Hatta çocuk; neyi, ne kadar sürede izleyeceğine de kendisi karar veriyordu. Bazı okulsuz aileler ise ki sayıları daha az olmakla birlikte tamamen ekransız bir hayatı benimsemişlerdi. Ve bu iki tercihin tam ortasında yer alan aileler de vardı.


Zamanla her ailenin hikâyesinin biricikliğini, daha derin bir şekilde idrak etmeye başladım. Ekranın benim kırmızı çizgim olduğunu da. Haftada bir gün, aile rutinlerimizden birisini; seçtiğimiz bir filmi ya da belgeseli izlemek olarak belirledik. Onun haricinde ise ekran hayatımızda neredeyse hiç yer almıyor ve bir aksilik olmadığı, ihtiyaçlarımız da değişmediği müddetçe bu şekilde devam edebilmeyi diliyorum.


Kesinlikle yanlış anlaşılmak istemem; ‘‘bakın ben ne kadar mükemmel bir anneyim’’ gibi bir yerden yazmıyorum asla. Ama ekran karşısında kendinden geçmiş bir çocuk gördüğüm vakit; hiç olmadığım kadar kaygılı hissediyorum kendimi. Bunu hiç istemeden yaptığım o salgın günlerinde dahi canımın ne kadar çok yandığını hatırlıyorum.


Sistem bizi bunu yapmaya teşvik ediyor olabilir ancak farklı bir yol izlememizin de mümkün olduğunu daima kendimize hatırlatmalıyız. Ekranda yer alan bir çizgi film karakteri, tüketim zincirinin ilk halkasını oluşturuyor. Çocukları hipnotize eden ekranların ardındaki başrol aktörleri de çocukları için teknolojiden uzak okulları tercih ediyorlar.


Çocuklarımızı ekrandan uzak tutmaya çalışmadan önce ilk olarak kendi ekran kullanımımız üzerine düşünmemiz gerekiyor. Hemen her konuda olduğu gibi ekran konusunda da çocuğumuz için istediğimiz şeyi öncelikle kendimiz mümkün kılmalıyız diye düşünüyorum.


Birbirlerini görmek ve sohbet etmek için bir araya gelmiş yetişkin insanların, dikkatlerinin sürekli ekranlarda olmasından çok rahatsız oluyorum. Çocuklarıyla birlikte bir araya gelmiş yetişkin insanların çocuklarını ekran önüne hapsederek; oyun oynama haklarını ellerinden almalarına karşı ise büyük bir öfke duyuyorum.


İki ebeveynin de birçok sorumluluğu tek başlarına üstlenmek zorunda kaldıkları ya da uzun çalışma saatlerine mahkum oldukları bu sistemde; ailelerin bir araya gelip, yardımlaşarak yemek yapmalarını ve çocuklarını da bir araya getirerek, oyunları da yeniden canlandırabilmelerini diliyorum. Bu söylediklerim; apartmanlar, siteler, mahalleler ya da yan yana iki hanenin bulunduğu hemen her yer için geçerli. Topluluk ruhunu yeniden canlandırmalıyız! Çünkü gerçek yaşam deneyimlerinin yok olmaya yüz tuttuğu bu dünya giderek manadan uzak, mekanik ve tatsız bir hal almaya başladı.


Dünyayla bağlantı kurabilmenin tek ya da en önemli yolu olduğu düşünülen ekranları gerçekten ihtiyaçlarımız dâhilinde kullanabilmemizi diliyorum. Hatta hayalimdeki dünyada ekranlara hiç yer yok :)


Son olarak konumuz ekran olunca kitaplığımdan seçtiğim ilgili 3 kitabı da sizlerle paylaşmak istedim.





Birincisi; Johann Hari’nin 'Çalınan Dikkat' adlı kitabı. Hari, ekran konusunda kendi hayatlarımızda bir takım değişiklikler yaparak sorunu çözmeye çalışmanın ancak bir yere kadar etkili olabileceğini, ’’dikkatimizi bizden çalan kuvvetlerle kolektif olarak yüzleşip onları değişime zorlamamız gerektiğini’’ belirtiyor.





İkincisi; Nicholas Kardaras’ın '5 Dakka Daha' adlı kitabı. Ekran bağımlılığının çocuklarımızı nasıl tutsak ettiğini ve bu trans halinden kurtulmak için neler yapabileceğimizi anlatan bir kitap.





Üçüncü kitap ise; ilk ikisinden farklı bir kitap. Kitabın yazarı David Gilmour, lisedeki oğlunun yoldan çıkmak üzere olduğunu görünce onunla bağlantı kurmak için ilgisini çeken tek konudan faydalanır. Baba oğul haftalarca yan yana oturup Çılgın Romantik’ten Rıhtımlar Üstünde’ye, Temel İçgüdü’den Tatlı Hayat’a, gelmiş geçmiş en iyi (ve bazen de en kötü) filmleri izlerler. Filmler sayesinde hayattan konuşurlar… Kızlardan, müzikten, kalp acısından, işten, uyuşturuculardan ve dostluktan bahsederler.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ❤️❤️❤️ ekran gercekden bağımlılık yapıyor... Tadında bakmak ne mümkün.... Benim çocuklar da yorgun olduklarında geçiyorlar ekran başına ve de kızım kendisi söylüyor anne bagimliyiz diye... Yapma diyemiyorum! Önlerine tercihleri siraladigimda ve ön ayak olduğumda ancak ilgilerini çekince birakabiliyorlar ekrani... Gel gör ki bir şeyi elestiryorsak istemiyorsak bizim ön ayak olmamız lazım diye dusunuyorum, tam da senin yaptığın gibi sevgili Sinem, ebeveyinlerin yani... Kırmızı cizgilerimiz belli! Kizmadan tutarlı bir şekilde.... Kalemine sağlık.... Azı karar çoğu karar diyorum ben......
    CEVAPLA
  • Misafir Çok teşekkür ederim geribildiriminiz için❤️İnsan olarak nasıl kusurluysak,ebeveyn olarak da kusurluyuz..Düşe kalka yol alırken;telafi etmek,düzeltme gayretinde olmak önemli olan sanırım..İçsel,dışsal koşullarımız,çağın ruhu hepsi işin içinde...Zorluğu kadar güzel bir yolculuk..Kırmızı çizgilerin de ötesinde tadına vararak yaşamak dileğiyle...Çok mutlu oldum,tekrar teşekkür ederim❤️
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.