Kanı ve merak

Yaklaşık bir yıl önceydi yanlış hatırlamıyorsam. Şehirden ayrılıp türlü nedenlerle kırsala yerleşme kararı almışlarla deneyimlerimizi ve dertlerimizi paylaşacağımız bir çembere katılacaktım. Çok heyecanlıydım. "Kendim gibi"lerle buluşacağım, yalnız olmadığımı hissedeceğim ve anlaşılma kaygısı gütmeden dertlerimi anlatabileceğim bir toplulukla iki, üç gün geçirecek olma fikri beni çok mutlu etmişti çünkü. Katılımcılarla tanışmak için sabırsızlanıyordum.


Toplantı yerine vardım, tanıdıklarla biraz sohbet ettim ve sonra da çemberde yerimi aldım. Toplaşma başladı, herkes sırayla kendini tanıttı. Ben de "merakla" konuşmaları dinlemeye başladım.


Daha ikinci ya da üçüncü katılımcıda "merak"ımın yerini önce şaşkınlık sonra da hayal kırıklığı aldı. Hani benimle benzer nedenler ve kısmen aynı hayallerle kırsala yerleşmiş insanlarla tanışacaktım? Bu beklentim pek karşılanmış sayılmazdı. Kırsala yerleşmiş olduğu halde kişilerin köy yaşamından beklentileri, yapmak istedikleri, hayalleri çok farklıydı. Kimisi şehri yanında taşımıştı, kimisinin yarısı şehirde kalmıştı, kiminin bostan kurma hayali bile yoktu, kimisi de sadece kaçmıştı. Hepsinin mevcut sistemle derdi başkaydı ve ortaklaştığımız pek az nokta vardı. Çemberin geri kalanını bu duygular ve aklımda uçuşan -itiraf etmeliyim ki birçoğu yargılardan oluşan- düşünceler ile dinledim. Ya da dinleyemedim...


Bugün de toprağı, üretim biçimlerini, gıda süreçlerini, hem gıda/toprak üzerinden dünya ile hem de kendisi ile ilişkisini onarmak ve şifalandırmak niyetiyle yola çıkıp, yolu bir şekilde 'Anadolu Meraları' oluşumu ile kesişmiş insanlarla Çanakkale'de toplandık. Yine aynı merakla oturdum çembere. Yine çok faklıydık birbirimizden ama bu defa dinleyebildim herkesi, kulaklarımı koruyarak kendi zihin kirliliğimden. Çok büyük keyif alıyordum bu toplulukla sohbet etmekten. Onları anlamak için gerçekten cevabını merak ettiğim sorular sorup, anlamaya çalışmaktan ve onların bağlamlarına/ihtiyaçlarına uygun çareler aramaktan. Bu bizi sonu gelmez "benimki doğru, seninki yanlış" merkezli tartışmalardan da kurtarıyordu hem. Kimse kimseye bir şey "öğretmeye" çalışmıyor ve birbirimizi ya da seçimlerimizi yargılamıyorduk.


Aradaki farkı düşündüm eve geldiğimde. İki toplaşmada da güya "merakla" oturmuştum çembere. İki toplaşmaya da da belli bir ortak konunun etrafında katılmıştık ve ikisinde de çok fazla açıdan farklıydık. Hikayelerimiz farklıydı, deneyimlerimiz, ihtiyaçlarımız, sorunlarımız, beklentilerimiz ve en önemlisi seçimlerimiz farklıydı. Ama birinde hayal kırıklığı yaşayıp katılımcıları berrak bir zihinle dinleyemezken, diğerindeki tecrübem tamamen başkaydı.


Bu iki deneyimi farklı kılan şey, bugün aynı konu çerçevesinde bile her insanın bağlamının farklı olduğu düşüncesini zihnimde tutmamdı. Herkesin ihtiyaç, koşul, inanç ve düşüncelerinin, geçmiş hikayesinin -bağlamının- farklı olduğunu her zaman aklımda tutmak merakımı içten ve canlı kıldı.


Bir önceki toplaşmada kendi beklentilerimi ve bu beklentiler etrafındaki hayal kırıklığımı dinlemiştim sadece çember boyunca. Diğer insanların tecrübelerini yargılamıştım hatta kendi içimde. Bir fikir sahibi olmuştum onlar hakkında; onların gerçeğini bilmeden/sormadan hem de. Katılımcıları kendi beklentilerim çerçevesinde dinlemek; kendimi onların deneyimlerinden öğrenmeye, gerçek ihtiyaçlarını duymaya ve sonuç olarak anlamaya kapatmıştım. Gerçekte merak duymamıştım yani orada anlatılanlara.


Bunu günlük hayatımızda o kadar çok yapıyoruz ki. Diğer insanlar hakkında sadece onların davranışları -yani bizim gördüğümüz kadarı- üzerinden fikir yürütüyor, sonuca varıyor ve kendi yargımızla onlara yaklaşıyoruz. Etiketliyoruz karşımızdakini. Onun ihtiyacına, hikayesine, duygusuna bir merak duymuyoruz bu yüzden. Duyduğumuz merak kendi yargımızın doğru olup olmadığı hakkında oluyor sadece. Bir onay arıyoruz karşımızdaki hakkında vardığımız yargıya. Bu yargının sadece bir "kanı/fikir" olduğunu unutarak. İçten bir merakla soru sormuyoruz, bu yüzden de hep saldırı savunma yüzeyselliğinde ilişki kuruyoruz.


Çokça maruz kaldım ben de bir süre buna bazı bir ilişkilerimde ve muhtemelen bir çoklarını da maruz bıraktım zamanında. Şimdi ne zaman benim hakkımda varılmış bir "kanı" duysam karşımdakinden soruyorum:


"Bu bir yargı mı yoksa içinde bu duruma, hikayeme karşı bir merak var mı?"


Merak varsa anlatıyorum. Yoksa da fikrine saygı duyup yola devam ediyorum. Ve artık ilişkilerimde olduğu kadar ortak nokta beklentisinde olduğum anlarda da bağlamlarımızın farklılığını aklımda tutuyorum. "Kanı"larıma tutunmuyor, içten bir merakla, anlamak için soru soruyorum. Aynı kelimelerin ardına yüklediğimiz farklı manaları görünce öğrenmekten daha da çok keyif alıyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.